Saturday, June 16, 2007

İlk günden özlem...

Nasıl da heyecanla dolaşmıştım sıra sıra dizilmiş öğrencilerin arasında okulun ilk günü.Her baktığım yüzü sahiplenmek istemiştim.Listeler okunup da öğrenciler sınıflara alındığında kapıdan süzmüştüm sınıfımdaki öğrencileri. 9/C sınıfından çıkan her arkadaşı koridorda durudurup sormuştum nasıl benim öğrencilerim diye.
İlk dersimizde şaşırdı öğrencilerim biraz, anadolu lisesine gelmişlerdi ve öğretmenlerle ilgili birçok kaygıları vardı.İçimden hallerine gülerek yıl boyunca yapmak istedikelrirmi anlattım onlara, beklentilerimi, benim için ne ifade ettiklerini, birlikte neleri farklı kılabileceğimizi.Sonra tahtada hafatlık ingilizce dersi saysından yola çıkarak sene boyunca kaç ders göreceğimizi hesapladık.Bu derslerin bizi hangi düzeye kadar cıkarabileceğini konuştuk, hepsi heyecanlanmıştı.Biz yüz katlı binanın yüzüncü katına kadar çıkmayı hedeflemiştik ilk günden.

Zaman geçti hedeflermizden saptığımız anlar oldu, benim onlara onların bana gönül koyduğu zamanlar da oldu.Hatta benim umudumu yitirdiğim, kendimi sorguladığım dakikalar da olmadı değil.Ama rehberlik derslerinde yazılan küçük notlar umut ışığı oldu bana hep ve anladım ki onlar yaşlarının gereğini yapıyordu belki de...

Şimdi tüm koşuşturmaca, nasihatler, çözüm arayışları sona ermişken fark ediyorum ki sene boyunca dert ettiğim hiçbirşey aklımda yer etmemiş.

Cemre'nin dalıp dalıp gitmeleri yerine aklımda ''Hocam, iyilik hep kazanır di mi?'' deyişi kalmış.Ecem'in inat edercesine uyarılarım karşısından camdan dışarıyı seyredişi yerine sınıfı kahkaya boğan espirileri ve Orkun'a dönüp ''Orkun sen herşeyin en iyisini bilirisn'' deyişleri kalmış.Bilgi yarışmasındaki hüsranımızdan çok basketbol turnavasındaki birinciliğimiz kalmış bende.Öğretmenler gününde elden ele dolaşıp en son bana ulaşan pembe peluş kaplı defterdeki içten satrılar kalmış, kırgınlıklar yerine.Okula gelmediği gün telefonum karşısında şaşkınlıktan zor konuşan öğrenci sesleri kalmış ''Hocam siz misiniz?Beni hiçbir öğretmenim aramamıştı, çok mutlu oldum''. Düzenlediğimiz kampanyalardaki katılımın heyecanı kalmış bende.Her sabah okul bahçesinde gördüğüm gülen yüzler, yanağıma konduruluan öpücükler kalmış bende.
Zaman zaman sımsıkı sarılıp içime almak istediğim duyarlılıklarıyla beni şaşırtan melek yüzlüler kalmış yüreğimde.''Hocam, şu arkadaşımızla bir görüşseniz çok değişti bu aralar'' diyen umut ışıkları, öğle yemekelrinde yaptığımız özel görüşmelerdeki yakınlık kalmış bende.
Okulun son günü dokuzuncu sınıflar arasından okul ikincisi olan Merve'nin ve okul üçüncüsü olan Nevriye'nin yüzlerindeki sevinç kalmış bende.Bir de sınıftakilerin ''Hocam bakın sene boyunca yapamadığımızı yaptık, son günde yüzünüzü güldürüdk'' deyişlerinin yüzümde oluşturduğu tebessüm kalmış bana.(İtiraf ediyorum birinci dönem sonrası yapılan toplantıda sadece ingilizce dersindeki başarı ortalamasında birinci sıradaydık onun dışında beden eğitimi dahil sonunculuğu hiçbir şubeye kaptırmadık).
Sizi seviyorum.Ve biliyorum bunun boyutunu anlayamayacaksınız çoğunuz.Belki anlam veremeyeceksiniz bir kalbin 31'e nasıl bölünebildiğine ve tatil günlerinin bitmesini iple neden çeker bir insan, siz hiç bilemeyeceksiniz...
Nefes aldırıldığım sürece umut ışıklarım olur umarım(O'ndan umuyorum) hep hayatımda ve ben hakkını sonuna kadar verenlerden olurum dilerim bunun.

Sunday, June 10, 2007

Daha duruyor musunuz siz?



Hayal, gerçek kılmak için isteneni ilk adımdır.Hayal, hayatla en güçlü bağımızdır.Daracık odalarda bizi dünya seyahatine çıkaran sırlı yetimizdir.Zor anlarda, nefes almanın bile ağır geldiği dönemlerde omuzlarımızı yer çekimi kuvvetinden kurtarıp derin bir oh çektiren iksirimzdir.Hayal, üst üste yaşanan olumsuzluklardan sonra iyiliğin gücüne olan inancımızı tazeleten hazinemizdir.Hayal, olmazsa olmazımızdır...
Hayal etmeyi yitirdiğimizde geriye yitirecek pek birşeyimiz kalmaz.Dayanma gücümüzü, umudumuzu, inancımızı, ideallerimizi, ışığımızı hayal edebilme gücümüzü yitirdiğimizde yitiririz.
Gün içinde yaşadığımız onca telaş arasında hayal kurmaya ayıracak zaman bulamıyoruz. Zaman hiçbirimize yetmiyor, ya biz çok yavaş koşuyoruz zamana ya da zaman bizden hızla uzaklaşıyor.Ve biz zamansızlıktan yakınarak biz biz yapan özelliklerimize sahip çıkacak zaman bulamıyoruz.Hayal etme gücüzümüz zayıfaldıkça biz diğer değerlerimizi de yitiriyoruz farkında olmadan.Dünya daha yaşanılır olma adına yol alamıyor, bizler de daha insancıl olmayı başaramıyoruz.
Her gün koşuşturmalarımız bittiğinde onar dakika hayal kurma egzersizleri yapsak.Hayal gücümüze hiç sınır koymasak.Bol bol hayal etsek hatta dünyadaki en iyi hayal kuran biz olsak :), gerçek kılabileceğimize emin olsak bir de hayallerimizi.
Başta da demiştim gerçek kılmak için isteneni hayal ilk adımdır, hayalini kurmadığınız hiçbir dileğiniz gerçek olmamıştır, olamaz da.Öyleyse haydi ilk hayal egzersizimize başlayalım,hiç vakit kaybetmeyelim.
Hayal ediyorum;
Dila'nın ilik nakli çok başarılı geçiyor.Onu çocuklarla parkta koşturup oynarken canlandırıyorum gözümde.
İdris Amerika'da kazandığı üniversitede okuyabilmek için burs bulmayı başarıyor, Siirt' te olan ailesi de rahat bir şekilde geçimlerini sağlayabiliyor.
Öğrencilerime ne kadar da farklı bugün :), derslerde anlatığım hikayelerdeki mesajları hayatlarına geçirmişler, her biri sevgi ve hoşgörünün önemini anlatıyor.
Zeynep kocaman kız olmuş, artık telefonumu kendi tuşluyor ve gün içinde yaşadıklarını paylaşıyor benimle.
Ahmet ideallerine kavuşmuş,İstanbul'da kültürel etkinliklerin hiçbiri kaçmıyor ondan, aa yanında bir de hayata onunla aynı doğrultuda bakan bir yol arkadaşı mi var ne :).
İnsanlar savaş, açlık, ırkçılık, şiddet gibi kavramları hayatlarından çıkarmışlar onların yerini barış, sevgi, hoşgörü, kardeşlik almış.Sanırım ozon tabakası bile nasibini almış bu görüntüden, insanlar bir yürek olmayı başardı diye yırtılan yerlerini toparlamış o da, kapatmış üzerindeki deliği. (Böylece Ahmet'in idealleri de gerçek olmuş)
Emel dileğine kavuşmuş, ve o dileği dileyen diğerleri de gerçek kılmışlar dileklerini.
Tüm arkadaşlarım mutluymuş...
Ben mi ne yapmışım?İçimdeki yarayı iyileştirmişim, en iyi hayal kuran olmayı ben başarmışım :).Sanırım bir de dünyayı daha yaşanılır hale getirmek için uğraşmışım.O benden hoşnut ben O'ndan hoşnut olanlardan olmuşum.Yol arkadaşım olmuş, O'nun da sevdiği.
Şimdi en gerçek olması zor olan hayale geliyorum (Yani yukarıda sıraladıklarıma göre gerçek kılmak daha zor onu :) ).
Kendisine yapılan çağrıya zamanında cevap vermeyen biri hatasını anlamış, insani duygularını canlandrımış, erdemli davranmış ve ANLAMIŞ...Bu da başka birinin içine su serpmiş, onu hafifletmiş...
Benden bugünlük bu kadar hayal yeter, siz de lütfen hayale başlayın hemen.Hayal edelim ki gerçek kılma şansımız olsun isteklerimizi.









Monday, June 04, 2007

TÜRKÇE OLİMPİYATLARI






İnsanın içini umutla dolduran görüntüler vardır, en umutsuz anınızda çıkarlar karşınıza ve ideallerinizin ulaşılabilirliğine inanmanızı sağlarlar yeniden.
Bazen sokakta yürürken rastladığınız şirin bir bebek yüzüdür bu, bazen karşıdan karşıya geçerken nezaket gösterip yol veren sürücüdür, bazen de tenefüs arası yanınıza gelip mahçup bir ifadeyle suçunu itiraf eden öğrencidir.
Öyle görüntüler de vardır ki içinize sadece size dair umut ekmezler onlar, evrenselleştirirler umudunuzu.Onlardan sonra siz tüm dünya adına umut beslersiniz artık içinizde.Türkçe Olimpiyatları da benim içime dünyanın daha yaşanılır bir hale geleceğine dair umut tohumları ekti.
Farklı kıtalardan, farklı ırk ve dinlerden çocukların tek bir ortak dili vardı; SEVGİ ve HOŞGÖRÜ.Evrensel iki dil, herkesin kolayca anlayabileceği ve belki de her türlü yanlış anlaşılmanın önüne geçebilecek iki dil...
Aynı gökyüzünü paylaşıyoruz, geceleri seyrettiğimiz yıldızlar aynı, sevinç ve hüznü yaşayan yüreklerimiz aynı, gözyaşımız tebessümümüz bir, dileklerimiz bir, bir bir bine kadar bin...
Sevgi tohumları ekilsin yüreğimize, ayırt etmeden sevelim yakınımızdakini, uzağımızdakini.Dünyanın diğer ucundaki buğulu göz bizim de gözümüzde neme neden olsun.Bir yerlerde canı yanıyorsa birinin bizim de sızlasın yüreğimiz.Ateş artık sadece düştüğü yeri yakmasın, ateş yürek taşıyan herkesi yaksın...
İçimize derc edilmiş olan sevebilme yeteneğini geliştirelim, her geçen gün gönül kapımızı daha çok aralayalım, kalamsın alaka duymadığımız ve el uzatmadığımız bir mahzun gönül...

Monday, May 28, 2007

...



Zaman hızla akıp gidiyor, değişen binlerce saniye ve dakika arasında ben aynı kalabiliyorum.Yüzümdeki çizgiler kabulleniyor olsa da dakikaların geçişini, kalbimdeki sızı hep o ilk günkü tazeliğini koruduğunu hatırlatıyor bana.
Biliyorum, geçip gitmeye mahkum her acı, her sevinç, her aşk...Ve var sonu herşeyin.Fanilik damgası taşımaya mahkum her sonradan var edilen.
İçimdeki acının miadımı doldurana dek bende olmamasını diliyorum...
VE biliyorum SEN geleceğimizi geçmişimizden aydın kılacak güce sahipsin.AYDINLAT YÜREĞİM(İZ)İ, bağışlama gücü ver ki hem kendimizi hem de diğerlerini affedebilelim, affedelim ki hafifleyelim...

Monday, May 21, 2007

Hayal

Hayal gücüme hiç sınır koymamıştım o zaman.Gerçekleşemeyecek hiçbirşey yoktu benim için, masallarda okuduğum herşey gerçek olabilirdi, masalların gerçekliğine inanırdım.
Ay Dede yüzünü hiç gizlemeden gösterip, karanlığın etkisini azalttığında ona doğru yönelip arkadaşlarımla hep bir ağızdan:
''Ay Dede, Ay Dede şeker at bize'', diye seslenirdik dakikalarca.Ay Dede hiç şeker atmadı bize, ama ben onun bunu yapabilecek güçte olduğuna inanmaya devam ettim.
Köyde anneannem tavan arasına çıkmak için tahta merdiven kullanırdı, o merdiven dünyanın en uzun merdivenlerinden biriydi benim için.Zaman zaman gökyüzüne bakıp kaç merdiveni üst üste getirsem bulutlara ulaşabilirim diye düşünürdüm.Gökyüzü ve bulutların ulaşılabilirliği vardı benim için.
Bebeklerimle oynarken özenli davranırdım onlara, birgün dile geleceklerinden öyle emindim işte.Bebeklerin plastik özlü oluşu onlara ruh yüklememe engel değildi.
Kitaplarada okuduğum herşeyin gerçek olduğuna inanırdım, sebepler perdesini tanımazdım hiç.
Zaman geldi geçti, büyüdüm hem de çok...
Uçaklara biniyorum bulutlar benim altımda kalıyor ben onlardan daha yakın oluyorum göğün tavanına, ama merdivenleri birleştirerek bulutlara dokunabileceğim hayalini kurmayı beceremiyorum artık.Yeryüzündeyken bulut ve gök ulaşılmaz geliyor, o kadar sınırlandırıyorum ki beynimi sebepler perdesinin varlığından sıyıramıyorum olan hadiseleri.İmakansızlar ve olmazlar o kadar çok yer kaplamış ki hayatımda , olurlar bile olmaz olmuş benim için.
Ne güzelmiş oysa olmazları olur kılabileceğine inanması insanın.Mucizelerin sırrı meğer bunda gizliymiş, olabilirliğine inanmakta imkansız gördüklerimizin bile...
Hayal sahip olduğumuz en büyük zenginliktir, hayatla en kuvvetli bağımızdır, bizi umuda sürükleyen gücümüzdür.Öyleyse hayller kuralım, gerçek olacaklarına inanarak birgün.Unuttuysak hayal kurmayı, çocukluğumuzda okuduğumuz masallara dönelim yeniden.Masal okuyalım yeniden ve sonra kendi masalımızı oluşturalım....





Wednesday, May 09, 2007

Birçok nedenim var benim :)

Her bahar ağaçlara yepyeni çiçekler kondurulurken, uzun süre sonbahar ve kış mevsimlerine mahkum olan bir beşerin ruhuna kondurulamaz mı yepyeni umutlar?
Geçmiş bir miras olsa da hep taşımak zorunda olduğumuzu, bakış açımız onu taşınabilir kılmamızı sağlar.Deneyimlerimizdir bizi biz yapan, hatalarımız da en az başarılarımız kadar bizimdir.Ve pişmanlık hissedebiliyorsak bir hatamız karşısında, hafifleyebilmeli yüreğimiz.Zira hata yapanların şanslılarındanız demektir, pişmanlık affedilmenin bir emaresidir çünkü.
Güneş en koyu karanlıktan sonra doğar, bahar mevsimi öncesi tabiatta yaşam emaresi yok gibidir.Hastalıklardaki iyileşme safhası da en şiddetli dönemin akabinde başlar.İçi iltahap toplamış bir yaraya neşter vurulup irin dışarı akıtıldığında acı doruk noktada yaşanır ve ancak ondan sonra yara iyileşmeye başlar.
İnsan binlerce ruh haline bürünür gün içinde, dünyanın bize dar geldiği anlardan sonra küçücük bir hayalde dünya kurarız kendimize.Daralmanın doruk noktası rahatlamanın başlangıcıdır.Ümit kesmemek gerek hiçbir zaman.
Hayatın içine serpiştirilimiş binlerce sürpriz vardır, bizi umutlu olmaya davet eden.Güzel dostlarımız vardır mesela, ya da sokağınızın başında servis güzergahınızda komşu bahçesinde mis kokulu çiçekler vardır.Sabah gelip boynunuza atlayan bir öğrenciniz vardır.Minik bir yeğeniniz vardır mesela konuşmayı bilmeden mimiklerle sizi ne kadar sevdiğini anlatan.Kitaplığınızda güzel bir kitap vardır, sayfasını açtığınızda içinizi umut dolduran.Aniden gelen ve yıllardır tanıdığınız hissine kapıldığınız bir ev arkadaşınız olur mesela en dar anınızda.
Bir okul gecesi vardır hayatınızda, en haylaz öğrencileri sahnede size melek gibi gösteren.Halk oyunlarında içinizi coşturan şekerleriniz vardır.
O'nu bilmenin mutluluğu vardır, sırtınızı O'na dayamanın lüksü vardır, isteyebilmenin gücü vardır...
Bir bahar yaşıyor ruhum, çiçek açmamış olsa da onda henüz.Benim de tomurcuklar var üzerimde.Umutlu olmak için çoook nedenim var benim.Umutlu olmak için binlerce sürpriz serpiştirilmiştir hepimizin hayatına.Bakış açımızı değiştirelim ve onları görelim.
Umudumuz bol olsun...

Friday, May 04, 2007

Tüm gizem nazarda gizlidir


Tüm kördüğmlerin çözümü insanın kendi içindedir.Hayata nasıl bakarsak onu öyle görürürüz ve hayat bize sunacaklarını da bu bakış açısına göre sunar.Hep güzeli görmeye çalışalım, güzel düşünelim, güzel şeyler olsun.Güzellikler hayatımıza lezzet katsın.Çıkmaz sokaklardan uzak duralım, kapatmayalım çıkış kapılarını hiçbir zaman.

Zaman zaman içimizi öyle karartırız ki, dışarısı da en az içimiz kadar karanlık gelir bize.Öyle anlarda ışık hiç bizim içimize sızamayacak sanırız.Karanlığı öyle sahipleniriz işte, gönül rızasıyla.Ve biz o karanlığa tahammül etmeye çalışırken, bizim dışımızdaki dünya apaydınlıktır .Biz içimizde sonbaharı yaşatırken aslında dışarıda bahar tüm görkemiyle tahtını kurmuştur.Biz ölümün güzel olduğunu düşünürken, bahar diri olmanın, hayattar olmanın muhteşemliğini gösterir serpiştirdiği her çiçekte.

Sihirli değnekler yoktur, olmayacak da hiç.Sihir insanın kendi içindedir.Sadece bir bakış açısıdır bizim sihirli değneğimiz.Bakış açımızı değiştirmekle hayatımızın gidişatını tümüyle değiştirebiliriz.Üst üste üzüldüğümüz olaylar yaşarız bazen, takatimizin sonuna geldik sanırız böyle anlarda dünyanın en şanssız ve kötü insanı gibi görmek yerine kendimizi kaldırma kuvvetimizin çokluğu güven vermeli bize.Atlatabilirim demeliyiz pes etmek yerine.Ve daha emin adımlarla yola devam etmeli ve ileriye hep ileriye bakmalı gözlerimiz.

İlerleme helezonik devam ediyorsa ilerlemedir.Dim dik hiç sapmalar yaşanmadan yapılan yükselmelerden düşüşler bir anda olur.Ama helezonik olan yükselmelerdeki sapmalar farklıdır.Onlardaki ilerleme geriye bakarak olur hep, dersler alınır ve yola daha emin adımlarla devam edilir.

Kalemlerimiz genelde iki parçanın birbirine geçirilmesinden oluşur.Döndüre döndüre o iki parça birbirine geçirilir, birleştikten sonra iki ayrı uçtan ne kadar çekerseniz çekin o parçalar biribirinden kopmaz.Helezoniktir onlardaki kenetlenme de.Aynı parçaları sadece doğrudan biribirinin içine geçirseniz ilk çekme hamlenizde onları birbirinden ayırmayı başarabilirsiniz.

Olumsuzluklar bolsa hayatınızda hiç üzülmeyin ilerlemenizin helezonik olması için fırsatlar sunuluyor sadece önünüze.Herşeyde bir hayır vardır ve verilmez kimseye kaldıramayacağından fazlası.

Nazarımı(zı) hep güzel olanı görmeye odaklamamıza yardım et...

Monday, April 23, 2007

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN



''Bugün bayram, erken kalkın çocuklar

Giyelim en güzel giysileri

Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi...''

Coşkuyla kutladığım bayramlardan biri 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıydı eskiden.O gün arkadaşlarımı mutlaka arar ve bayramlarını kutlardım, telefondaki tepkileri hiç umurumda olmazdı, yetişkin olmaları bu günü kutlamalarına engel olmamalı diye düşünürdüm.İçimdeki çocuğun pervasızca ortaya çıkmasına izin verirdim, balonlar, lolipoplar alırdım kendime, coşardım gönlümce hatta bu coşkumu birkaç arkadaşıma da bulaştırmayı başarmıştım.

Bugün dört yıllık bir aradan sonra yeniden kutlamak geldi içimden 23 Nian'ı.Günüm yolculuk yaparak geçtiği için, kimseyi arayamadım ama öğrencilerimle BAYRAMIMIZI kutladık.Şarkılar söyledik, dans ettik, içimizdeki çocuğun ortaya çıkmasına izin verdik, sınırlama koymadık ona bugün...

Çocuksu birşeyler olmalı her zaman insanın derinliklerinde ve belli zaman dilimlerini fırsat bilerek tazelendirmeliyiz içimizdeki çocuğu.Hayata olan bakış açımızda bir karamsarlık oluşuyorsa bu içimizdeki saf, küçük şeylerden mutlu olmayı bilen çocuğu fazlaca susturmamızdan kaynaklanıyordur.

İçinde hala bir çocuk saklamayı başaran herkesin BAYRAMI kutlu olsuuunn, ama en çok benim BAYRAMIM kutlu olsun, CÜNKÜ;

Çook özlemişim ben onu kutlamayı :)

***

Evde olsaydım mailler atardım herkese ama Kapadokya gezimiz vardı,bu post da geç bir kutlama oldu ama olsun varsın :)

Friday, April 20, 2007

...


Hiç durmadan akıtıyorum gözlerimden yaşları, anlık hafiflik oluşuyor kalbimde.Gözümün yaşı dindiği an kalp ağırlığını hissettiriyor yeniden.Tüm cesaretimi toplasam ve ondaki ağırlıkların tamamını atabilsem.Gitmeye hiç de niyeti olmayan yarayı deşiversem bir anda, acısına dayansam, sıksam dişimi.Sonra akıtsam dışarı iyileşmesini engelleyen herşeyi.Özenle sarsam, merhemlerle doldursam içindeki boşlukları.
Yaşama sıkı tutunsam, tüm gücümü iyilik yapmak için kullansam.Ya da O'ndan dilesem;
Çözülmeyecekse içimdeki kör düğüm benim ömrümü tüm benliğini iyilik yapmaya adayana armağan et, et ki el uzansın daha çok mahzun gönüle...

Monday, April 16, 2007

Kalbim, kurtar esaretten kendini...

Yaşamla bağımızın kopmasını istediğimiz anlar olur ve öyle zamanlarda hayatımızın geri kalanı acıların gölgesinde olur sanırız hep.Gücümüz tükendi ve sonrasına takatimiz kalmadı diye düşünürüz.Nefes alabilmek ve alamamak arasıındaki uçurum kapanır öyle anlarda, yoktur ikisi arasında fark bizim için.
Bazen içimizde gün geçtikçe derinleşmiş olan yaralarımızı hiç iyileştiremeyiz sanırız.Özenle saklarız acımızı, o kadar benimsemişizdir ki onu gitmesine izin vermeyiz, gidebileceği ihtimalini hiç düşünmeyiz.Kendi kendimize hüküm giydiririz, gönlümüzün bir yeri hep kırık hep eksiktir.

Bir gün bir el uzanır elinize, tüm acılarınızı almaya gönüllü.Yaranızı iyileştirmek ister, yaranızın oluşmasında payı olmayan birinin yarayı sahiplenmesi şaşırtır sizi.Yaşanan onca şeyden sonra bir an kaçmak isterisniz ondan, gerçek dışı gelir size yaşanan.Size uzanan eli tutma cesaretiniz kırlmıştır ya bir kez, onarmak onu zaman alır...
Kalplerde iyilik yapma gücü ve isteği taşıyabilmeliyiz her zaman.Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır.Yapılan hiçbir iyilik gitmez boşa, ummadığınız anda çıkarılır karşınıza.Ve işte o anda yeniden tutunmak için sımsıkı hayata gayrete başlarsınız yeniden.Belki yavaş adımlardır adımlarınız, belki buruktur yüreğiniz ama olsun ne çıkar siz yeniden yol almaya başlamışsınızdır...
Umudun umudum olsun, yüreğine yüreğim açsın kapılarını...

Sunday, April 08, 2007

İŞTE UYANMAK İÇİN BİR SEBEP

Bugün çok aydınlık bir gündü, hava güneşliydi, balkondaki çiçekler açmıştı ama bunları görmeyi red ettim ben.Tek gördüğüm içimdeki karanlıktı.Pass ''gün aydınlık'' dedi'' bana ne dedim''.
Şu anda her yer karanlık, ama benim içimde bir aydınlık belirdi.Bugün gün yerini yeni güne bırakırken uğradı aydınlık bana.Anladım ki günün aydınlık olup olmaması önemli değil insanın içinin aydınlık olabilmesi için.
Üniversiteden arkadaşımla konuştum MSN' de, İsaril'de olduğunu söyledi.Arkadaşımın iki yaşında bir kızı var, DİLA.Birkaç ay önce Dila'yı rutin kontrollere götürmüşler, doktor kemik yapısında bir sorun tespit etmiş.Yapılan incelemerden sonra teşhis konmuş, osteopetrozis.Kemikteki yapım ve yıkım hücreleriyle ilgili bir hastalık.Tedavisi ilik nakli, zaman kısıtlı...
Dila, annesi ve babası çarşamba gününden beri Telaviv'de, umutla bekliyorlar...
Sabahları uyanmak için bir sebebim olsun diyenler, günün aydınlığından bana ne diyenler bir kez daha düşünsünler...
Ve lütfen yazıyı okuyan herkes DİLA için dua etsin, hatta arkadaşlarınızdan, eşinizden dostunuzdan dua isteyin .Dualarımızdaki sözcükler birer meleğe dönüşürmüş, ne kadar çok meleğimiz olursa, o kadar yüksek şansımız olur...
Dua selimize katılacak olan herkese teşekkür ederiz.

not;Yukarıdaki resim DİLA'nın resmi değildir.



Friday, April 06, 2007

DONSUN HER ŞER!

Herşeyi durdurmak isterdim bir süre.Kalbimin acısını, beynimin karmaşasını, umutlarımın cılızlığını.Geçmişin miras kalan sancısını, geleceğin belirsizliğini, şu anın içe dönüklüğünü dondurmak isterdim.Zamanın aklıma sığmaz acımasızlığını, insanların duyarsızlığını, çocukların erken kaybolan saflığını durdurmak isterdim.
Herşey donsun!İçimdekiler, benim dışımdakiler, dursun bir süre herşey.Kimse yanlış anlamasın , sadece bir mola isteği hepsi bu...

Sunday, April 01, 2007

Karmaşa

Kendi karanlığımda boğuyorum kendimi
İzin yok aydınlığımı görenlere
Binlerce duvar önümde
Ne dışarı çıkış var, ne de giriş içeri.
Derinlerimde bir yere saplanan hançer
Acıtmaya devam ediyor hala canımı
Akmasa gözlerimden yaş
Yüreğim taşıyamaz ağırlığını sancının
Ve yaşanmış olanın yaşanacak olana engeli
Hak değilken hiç
Ve yara sahibi mutlu olmak
Ve de mutlu etmek isterken ışık göreni
Karanlıkta kayboluş neden...?

Friday, March 30, 2007

arz-ı hal

Bu gece isterdim ki gönül kapım sadece sana açık olsun.Senin dışındaki herşeyi bir tarafa atmak isterdim.Zeynep'in gelişine duyduğum heyecanın bin kat fazlasını yaşamak isterdim.Ve günlerce düşünmek isterdim, hangi hediye mutlu ederdi en çok seni...
Hayatıma katabilsem yaşantını, ilkelerini kendi ilkem bilebilsem neler değişir bende biliyorum, belki de bildiğimi sanıyorum...
Bir ayrılık bir kalpte hangi ateşi yakar iyi biliyorum.Sevince, sevdiğimin terbiye edenim olduğunu, ona göre her halimi ayarladığımı da biliyorum.
Beni, bizi sevdiğini ilk duyduğumda çok mutlu olmuştum, gurur duymuştum sana tabi olanlardan olmaktan.Güven gelmişti içime, o gün mahzun olanlardan olmayacaktım...
Seninle ilgili her öğrendğim şey beni sana bağlıyordu, rüyalarıma gelişlerinin özel oluğunu bilmeyecek kadar saf ve duruydum.Duruluğum yerini bulanıklığa bıraktığından mı bilmem ama yeni bir gelişin olmadı sonrasına hiç rüyama.
Bu gece istediklerimi yapamadım gene.Yorgunluğuma, kalbimdeki diğer acıya, ülfete yenik düştüm .Bir hediye bile bulamadım verecek sana.
Gene de umutluyum, eksiklerime rağmen kalbimde var yine de bir heyecan.Tarifi zor, dışa yansıttığım birşey yok gibi ama kalbim bu gece başka bir duyuşla yüklü.
Sen ta o zaman bize dair cümleler kurmuşsun,okuyoruz onları ve umutluyuz.Zor zamanımızda kor ateşi elde tutmak.Ama biz biliyoruz;
sen hep bizimlesin...

Wednesday, March 28, 2007

çelişki

Gitmek istediğim diyarlar olur bazen, ait olduğum başka bir yer varmış gibi gelir; o kadar yabancı olurum içinde bulunduğun ana, mekana, insanlara.Uzun zamandan beri bana verilen donanımın çok azını kullanabildiğimin farkındayım.Hatta verilenlerin tamamını bu boyutta kullanabilmemin mümkün olmadığını da biliyorum.Gene de bu farkındalıklarım ait olamama duyugusunu aşmama yetmiyor o anlarda.
İnsanları anlayamıyorum, akıl sınırlarımı zorluyorum ama konmamış ,işte beynime bazı kabiliyetler.ANLAYAMIYORUM:
Birilerinin acı çekmesine sebep olup çok rahat yaşantısına devam edebilenleri anlayamıyorum.
Kalp kırıp hiçbirşey olmamış gibi davanabilenleri anlamıyorum.
Hassas ölçüleri anlayamayıp bambaşka sonuçları çıkarabilenleri anlayamıyorum.
Eziklik hissetmesinler diye tevazu gösterilenlerin kendilerini birşey sanmalarını anlamıyorum.
Haddini bilmeyip, gereksiz cüret gösterenleri anlamıyorum.
Kişisel bir yazıda kendine yer arama hakkı görenleri anlamıyorum.
Önce BEN diyebilenleri anlamıyorum.
Kendi gerçeğinin farkında olmayıp, küçüklüklerini karşı tarafa yükleyenleri anlamıyorum.
Yabancı kültürlerin her türlüdeğerini bilip kendi özünü bilmeyenleri anlamıyorum.
Pop yıldızlarının hayatını en özeline kadar bilip de SENİ bilmeyenleri anlamıyorum.
Fedakarlığı enayilik olarak algılayanları, karşılıksız yapılan işi değersiz görenleri anlamıyorum.
Ciltler dolusu ansiklopediye sığacak bilgileri bilip, kendini bilmeyenleri anlamıyorum.
Bildikleriyle amel etmeyenleri, özü-sözü bir olmayanları anlayamıyorum.
Maddeye takılıp manaya geçemeyenleri, akılları gözlerine inenleri anlayamıyorum.
Yapılacak bunca iş varken saçma bahaneler üretip yerinde oturanları anlamıyorum.
Çocukarı üsünden para kazanmayı düşünüp, başarısızlıkları karşısında kameralar önünde tekme tokat çullananları anlayamıyorum.
Ve tüm bu saydıklarımı çok normal karşılayanları anlayamıyorum...
Tüm alıcılarım kilitleniyor sanki böyle anlarda, boş veremiyorum ben.Ve bunca insan normal karşılarken olanları düşünüyorum, anormal olan hangimiz?

Friday, March 23, 2007

İYİ Kİ DOĞDUN


23 Mart 2006, günlerden perşembe tenefüs arası telefonuma baktığımda tam 10 cevapsız arama gördüm.Hemen anladım, birileri erken gelmeye karar vermişti.Apar topar okuldan çıktım, yolda ayaklarım birbirine çarpıyordu, yürümekte zorlanıyordum.Hastaneye yetişip o büyük ana tanık olmalıydım.Tüm araçlar sanki kendilerini o güne saklamıştı, hiç ilerlemiyordu trafik, halden anlayan yoktu.Fatih Sultan Mehmet köprüsü de hiç bu kadar uzun gelmemişti bana, normalde sonunun gelmesini istemediğim köprü bitmek bilmiyordu.Bitmek bilmeyen yolculuğum bir telefon sesiyle değişiverdi, ''kızımız oldu, teyzen oldun'' diyordu annem.Çığılık atmak istedim ama çok kalabalıktı ki otobüs.Harika hissediyordum kendimi, ünvanlarıma bir yenisi eklenmişti; teyzeydim ben artık.Koltuklarım kabarmıştı.
Hastanede Zeynep ile ilk karşılaşma anımızda hissettiklerimi tarif edemem.Kuvvetli bir bağım vardı onunla, bakmaya doyamıyordum.Kucağıma alıp ona kendimi tanıttım, benim için ne ifade ettiğini, onu ne kadar beklediğimi anlattım.Hiç sesi çıkmadı am bence anladı o beni :).
Zeynep için hayat yeni başlıyordu, herşey yepyeniydı onun için.Ben de yeniden bağlanıyordum hayata onunla, yeniden keşfediyordum herşeyi...Zaman su gibi akıp geçti, bugün takvimler gene 23 Mart'ı gösterdi.Zeynep artık bir yaşında.Minik bir sürü arkadaşı geldi doğum günü partisine, bir sürü hediyesi oldu.Bir yılda hayatımızda çok şeyi değiştirdi o, yeni heyecanlar, yeni sevinçler getirdi bize.
Bir yılda ben de çok yol aldım, yeniden anlam yükledim hayata.İçimdeki yarayı sardım, gözyaşlarımı azalttım, hüznü daha az misafir eder oldum.Sevilmeye en layık olanın kim olduğunu anladım.Ve şimdi layık olduğu şekilde sevmeyi öğreniyorum onu.
CANIM,
Öyle bir ömür versin ki O sana, hiç kimse arkandan kötü söz söyleyemesin.İnsani vasıfları hakkıyla taşı üzerinde.Güzellik adına ne varsa hepsini yaşa ama insanca yaşa.Kendiyle beraber başkalarını da düşünebilenlerden ol, düstürların O'nun düsturlarıyla örtüşsün.Çiçekleri, böcekleri, çoçukları, çikolatayı ve ayırt etmeden tüm insanları sev.Sonunda alnı ak olanlardan olmanı sağlayacak tüm güzel vasıfları barındır üzerinde.
SENİ SEVİYORUM...
Rabbim seni korusun, sevdiklerinden ol hep...

Tuesday, March 20, 2007

İSTEMEK

Dünyayla ilk bağımız, aldığımız ilk oksijen canımızı yaktığında kopardığımız çığılıktır.Ağlarız doğarken ama sonra öğreniriz ki bu dünyanın şartlarına uyum sağlayıp yaşayabilmek için gereklidir bu acı.
Ağlamamız masumiyetimize engel değildir.Doğarken en az resimdeki kadar masumuz her birimiz.Bize bakanların tüm şefkat damarlarını ayaklandırırız, umut ekeriz muhatabımız olanlara ve kalplerini yumuşatırız.Bize bakan katı kalplerde bile kıpırdanmalar olur, sevgi damlacıkları düşer çölleşmiş gönüllere.
Henüz bizi çevreleyen yanlışlıklar silsilesine kapılmamışızdır, bize ilk verilen donanımımız bozulmamıştır.O'ndan geldiğimiz o kadar aşikardır ki, belki bize bakanlar O'nu görmektedir bizde, ya da kokumuzu o kadar derin içlerine çekenler oraların kokusunu alırlar aslında.
Bebekler dile gelmez hemen,uzun zamanlarını alır ilk sözcüğü söylemek .O zamana kadar gözlerine bakar ve anlarız ne hissettiklerini.Göz temasıdır onlarla kurduğumuz iletişim yolu en çok.Gözlerde kaçış yoktur, ve ondandır bebeklerin hissettiklerimizi hissetmeleri, sözcüklerin hükmü yoktur onlarda, süslü cümlelere kanmazlar.
Seneler geçtikçe bebekliğimizin o saf , masum hallerinden eser kalmaz üzerimizde.Kaygılarımız çoğaldıkça ne kendimizi dinlemeye ne de içimizdeki O'ndan gelen sesi duymaya vakit bulamayız.Kalplerimiz katılaşır, hoşgörümüz azalır.Sorunlarla karşılaştığımızda omuzlarımız düşüverir hemen yere.İçimizi umutsuzluk kaplar, sebeplere bağalrız herşeyi, mucizelere olan inancımızı yitiririz.Yalnızlık duygusuna teslim oluruz.Gözlerimizi kaçırırırız birbirimizden, gözlerdeki anlamalardan çok sözcüklere yüklenenlere bakarız.Ve aldanırız çoğu zaman...
Şimdi ilk doğduğumuz anı düşünsek , kendi bebekliğimizi canlandırsak gözümüzde, o zamanki kokumuzu duyumsasak.Belki özümüzü ve özde bize verilenleri bulmamıza yardımcı olur bu.Kalplerimizdeki katılıkları silip, gözlerimizin umutla dolmasını sağlar.O'nunla olan bağımızı hatırlatır ve yalnızlık hissini gelmemek üzere siler bizden.Yeniden hissederiz belki O'nun korumasını ve her an bize bizden yakın oluşunu.
Hayalimizin tazeliğiyle sonra avuç içlerimizi göğe kaldırsak.İsteklerimizi dile getirsek, her sözcüğümüz bir meleğe dönüşse ve uçursak meleklerimizi göğe doğru, dilediklerimizin verileceğinden emin olarak.İstesek, durmadan istesek ve istedikçe varlığımız kıymetlense.İdrak etsek istemeyle doğru orantılı olduğunu değerimizin.
''De ki, sizin duanız(istemeniz) olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?''.Furkan-77
not;Kendimiz için dilediğimiz her güzel şeyi bi kez daha avuç içlerimizi çevirerek göğe tüm insanlar için istesek :).

Friday, March 16, 2007

KÖPRÜ


''Bir peri olsaydım,dünayadaki tüm insanların soğuktan ve yalnızlıktan korunabilmelerini sağlamak için kalplerini birbirine bağlardım, herkesin birbirini sevmesini sağlardım'', (şarkı sözü-Rossi).
Kalpler arasında köprüler kurmak için sıvamak lazım kolları.Binlerce barikat koyuyoruz günümüzde kalplerimize ve alanını daraltıyoruz.Kalp sınırsız bir sevebilme potansiyeliyle donatılmışken biz onu sınırlandırıyoruz, gereksiz bir sürü kriter koyuyoruz sevgilerimiz için.Dar düşünüyoruz, yakınımızdakilerle yetinip uzağımızdakilerle pek ilgilenmiyoruz.Oysa kalbe yüklenebilecek sevgiye sınır koymamış hiç onu bize armağan eden.İnsan kendi bahçesini sahiplenip sevebildiği gibi koca dünyayı da kendi hanesi gibi sevebilir.
Sevme yeteneğimizi geliştirelim, uzaklarada kimler var sevebileceğimiz bir düşünelim, sevgilerimize köprüler kuralım.Aşalım aradaki engelleri, yeni kardeşler, arkadaşlar katalım hazinemize.
Kulübümdeki öğrencilerle uzaklara doğru açılalım, bir sevgi köprüsü kuralım diledik, İstanbul-Şırnak arasında.Bizden küçükleri seçtik, birer kardeşimiz daha olsun istedik.Ve abla olmak istedik sıcacık yüreklere.Bağlantı kurduk Şırnak Kız Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ile.(Bunu başarmamıza vesile olan Ahmet'e, Tuğba öğretmene ve Esma'ya-benim mektup arkadaşım teşekkür ederiz burdan).Maille sınıf listelerine ulaştık, okulda duyurular yaptık ve bir süre tenefüslerimizi bu işe ayırdık.Gelen öğrencilere listelerden isimler verdik, sıkı sıkı tembihledik zarfın içine bir tane de boş zarf koyacaksınız, bu ismi alırken onun ablası olmayı da kabul etmiş oluyorsunuz, yazmamazlık yapmayın sakın dedik.Mektuplarımızı yolladık ve beklemeye koyulduk.
Birkaç hafta sonra mutlu yüzler gelmeye başladı öğretmenler odasına, ellerinde zarflarla.Heyecanla açtım ben de gelen her zarfı, bir solukta okudum yazılanları.Sıcacık mektuplardı, öğrencilerimi abla kabul etmişti hemen kardeşleri.Satrılardan samimiyet ve sevgiyi fark etmemek mümkün değildi.Gelen mektupları görenler de katıldı sevgi selimize , tenefüsler gene gitmişti, yeni abla-kardeşler buluşturuluyordu.Ve bir mektup köprüsü oluştu şimdi iki okul arasında.
Perşembe günü kitap yolladık kardeşlerimize çok çalışsınlar, güzel şeyler başarsınlar diye.Dileriz faydamız olur bu anlamda onlara.Aynı gün bizim kitap kolilerimizi almaya gelen kargo, bize bir de paket getirdi, kardeşlerimizin görüntülerinin olduğu bir cd.Hemen konferans salonuna indik, gözlerimiz dolarak izledik.Resim sergilerindeki çalışmalarına bayıldık, okullarının duvarlarındaki renkliliği kıskandık.Ve izlerken biliyorum tüm öğrencilrimin aklında hep şu soru vardı ;
Acaba gördüklerimden hangisi benim kardeşim?
Kalpler arasında köprüler kuralım, hiç durmadan köprü arayışında olalım.Sevgimizi sunalım cömertce,sunduğumuzdan daha fazla sevgidir bu işin geri döntü bize.
PS;Mektup arkadaşı isteyenlere biz yardımcı olabiliriz var hala elimizde sevgi sunabileceğiniz sıcacık yürekler.

Monday, March 12, 2007

PEMBE DENİZ ÇİÇEKÇİLİK

Çiçeklere olan düşkünlüğüm çoçukluk yıllarıma dayanır.Çiçek sevgisi de doğuştan verilen özlliklerden biridir diye düşünürüm bazen.Bizim genlerimizde var çünkü çiçeklere özel alaka.Anneannemin bahçesinde her çeşit çiçek olurdu, köydeki en güzel bahçe onundu.Birçok komşu ondan tohum almaya gelir ve bahçedeki sıra dışı çiçeklerin isimlerini öğrenirdi.Her mevsim farklı çiçekleri konuk ederdi anneannemin bahçesi.Eğik başlı laleler, sümbüller, zambaklar, güller,kardelenler gelir geçerdi her yıl onun bahçesinden.
Annem de anneannemden almış olmalı çiçek sevgisini, evimizdeki saksi çiçeklerini gören ikaz etmek zorunda hissederdi bizi;''Aman gece bu odada uyumasın kimse, gece odadaki oksijeni bitirir bunlar''.Annemin en kıymetli varlıklarından biridir çiçekleri( şimdi Zeynep'ten kıymetlisi yok ), taşınma sırasında bir tek çiçeklere bir şey olup olmadığı ile ilgilenir o.
Babamın anlattığına göre benim çiçek sevgim çok küçük yaşlara dayanırmış, parka her götürdüğünde tek istikametim parklardaki çiçekler olurmuş.İşim olmazmış pek salıncak ve kaydırakla.Okul çağına geldiğimde de gözüm hep bahçeli evlerin çiçeklerinde olurdu benim.Onlara bakıp sık sık düşünürdüm acaba anneannemin bahçesinde neler açmıştır şimdi
diye.Köy ormanında kendimi kaybederdim çalılıkların arasından menekşeleri koparacağım diye.Harika demetler oluştururdum kır çiçeklerinden.
Üniversite yıllarımda harçlığımın büyük kısmını çiçeklere harcadım, üzgün gördüğüm yüzlere bir buket çiçek ya da bir kırmızı karanfil alırdım, üzerine de umut dolu küçük bir not iliştirirdim.Dağıttğım buketler kadar çok buket sonra bana da uzattı sevgi dolu kalpler (Ama Eskişehir'deki hiçbir çiçekçi satışların artamasını bana bağlamadı).
Öğretmenliğe ilk başladığım yıl çiçeklerle ayrı düştüm, kesme çiçek kavramıyla (yapma çiçek) tanıştım, çok ama çok üzüldüm.Üzülüyordum ve kendime buketler alamıyordum.Ve bu ayrılık çok şeyime mal olacak yanılgılara düşmeme neden oluyordu...
Hayalleri vardır hepimizin farklı farklı.Ben de uzun bir aradan sonra hayallerimle buluşuyorum ve şükrediyorum, hayal hayata tutunmayı sağlıyor çünkü.Hayallerimden biri bir çiçekçiyle evlenmekti eskiden, ama hiçbir çiçekçi bu teklifle çıkmadı karşıma :).Sonra çiçekleri seven biri olsun bari dedim ve anladım ki çiçek almak yetmiyormuş narin kılmaya çiçek veren kalpleri.
Çiçeklere kırıldım belki biraz o dönemde ama şimdi eskisi gibi aramız.Ve birgün bir çiçekçi dükkanım olacak, menekşeler, inci çiçeği ve laleler baş tacı olacak dükkanımın.Üzgün yüzlerde tebbessüm oluşturmak için alınan çiçeklere %50 indirim uygulanacak.Dükkanın vitirinine benim gibi iştahla bakıp parası olmayanlara bir kırmızı karanfil verilecek, bir tebessüm karşılığında.Kır çiçeklerini tanıtan broşürler hazırlanacak ve her müşteriye verilecek.Siparişle gönderilen çiçekleri teslim ederken sahibine, çiçeği alanın yüz ifadesi fotoğraf karesine alınacak ve gönderene hediye edilecek.Çiçekçi dükkanının adı PEMBE DENİZ olacak.
NOT;Hiçbir çiçekçi hayallerimden çalıntı yapmasın lütfen.Hayallerimi gerçek kılma hakkı sadece bana aittir, DUYURULUR :).

Wednesday, March 07, 2007

İçimdeki bahar ya da nazar...

Bahar geldi, pazar günü saatlerimizi de bahara göre ayarlayacağız.Güne bir saat erken başlayacak herkes, gündüzlerimiz uzun, gecelerimiz kısa olacak.Aydınlık daha çok eşlik edecek bize, güneş daha uzun süre ısıtacak kalbimizi.
Aydınlık en koyu karanlıktan sonra gelirmiş, ben bunu hakkel yakin bildim :).Aydınlanıyor benim de ruhum, hoş görüyorum pek çok şeyi ama başta kendimi.Şarkıda da dediği gibi, hoş görüyorum, affediyorum, unutuyorum ve öyle ferahlıyor ki içim.
Ve anlıyorum, bir kez daha inanıyorum herşeyin sırrı bir nazarda gizliymiş, tüm muammaların cevabı küçüçük bir bakış açısında saklıymış meğer.Güzel düşünen hayatında lezzet alabilirmiş.Nazarımı terbiye ediyorum, o değiştikçe benim de içimdeki karanlık gidiyor, geriye aydınlık kalıyor.
Kalemi kağıdı seviyorum, küçük notlar yazmayı, her umutsuz yüze nazarla ilgili sırrımı fısıldamak istiyorum, tüm karanlıkları savmak ve aydınlatmak tüm ruhları.Seviyorum, sevdiğimi hissediyorum yeniden çiçekleri, çocukları, insanları ve HAYATI :).
Işığımız ısımız daha uzun süre eşlik edecek bize, belki de kararmasına izin vermeyecekler ruhumuzun, savacakalr içimizdeki gölgeleri.Gözlerimiz çiçek sergilerini izleyecek yol kenarlarında, parklarda, bahçelerde.Üzerimize ağırlık yapan kabanlar yerini hırkalara bırakacak.Faturaların kabarık gelme endişesi duymadan ısınabileceğiz.İçimizdeki duygular dinginleşecek.
Ve sizi bilmem ama ben şunu bileceğim ki tüm bunlar, tüm bu değişiklikler BENİM için.Bunca düzen, dizayn, ışık ve ısı ayarlaması BENİM için.Güneşin doğup batması, havadaki ısı, çiçeklerin kokusu ve rengi hepsi benim için.Ve elbette SİZİN için.Çünkü BİZ en nazlı misafiriyiz bu kainatın.

Bugün en çok Ajda Pekkan'nın Hoş Gör Sen şarkısnı seviyorummm ;

Hoş gör sen, affet gitsin aldırma,
Büyüklük sende kalsın sonunda,
Sen sarıl o sana sarılmazsa,
Sen unut unutmazsa...

Sunday, March 04, 2007

GÖÇ

Tam onyedi bahar geçti ben çiğdem çiçeklerine dokunamayalı.Tam onyedi bahar geçti kır çiçeklerinden uzakta.Ve hiç anlatamadım ki ben içimdeki buruk özlemi.Özlenecek o kadar çok şey oldu ki 89'daki Bulgaristan göçünü yaşayanların hayatında...Anne, baba ve kardeş özlemleri yaşarken diğerleri doruk noktada, çiçeklere olan özlemimi bir kendime mırıldanabildim ben.
Dinginleşmemi sağlayan en özel anlarımdı benim bahar ayları.Anneannemin beni köye davet edişi bir başka olurdu baharda, gelişimi çabuklaştırmak için olsa gerek baharın başında bile menekşeler ve çiğdemler geçmek üzere derdi hep.
Kırk dakikalık köy yolu bitmek bilmezdi, ne çok özlerdim köyü.Şehir hayatına ait olamamıştım bütünüyle ben hiç, ılginçtir köy çocuklarından biri de olamıyordum , ikisinin karışımıydı ben.
Otobüsten indiğimde koşarak giderdim anneanneme, hiç aldırmazdım arkada kalan anneme ve kardeşime, ilk sarılan ben olmalıydım ona.Anneannem, hep aynı özlemle beklerdi, aynı sıcaklıkla. Ve ben o zaman da farkındaydım;NE ÇOK SEVERDİ bu kadın bizi.
Sabah ilk işim dedemin ya da anneannemin peşine takılıp ormana gitmek olurdu, kaybolurdum kır çiçeklerinin arasında.Yaradan en güzel kır çiçeklerini Balkan topraklarına serpiştirmiştir bence.Kocaman buketlerim olurdu kısa sürede, anneannemin evindeki boş kavanozlar sayısız vazolarım olurdu, evin içi mis gibi kokardı.Komşular bilirdi çiçeklere olan düşkünlüğümü, eve dönüş yolunda tebbessümle bakarlardı yüzüme.En mutlu olduğum anlardandı o anlar, ve yaşarken o anları tekrarının olmayacağını hiç aklıma getirmemiştim.
Şimdi kır çiçeklerine olan özlemimi web sayfalarında gideriyorum, arama motorlarına isimlerini bildiklerimi yazıyorum ve dalıyorum ekrandaki resimlere.İsimlerini bilemediklerimle özlemimim ise hafızamın bana sunduğu karelerle gideriyorum.Mart çiçeği vardı bizim köyde(biz öyle derdik ona), çok kişiye tarif etmeye çalıştım bilen çıkmadı, arama motoruna da anlatamadım ki ben derdimi.İnce uzun gövdesi vardı bir de sarı minik çiçekleri, bulgarcası iglika idi.Neyse zaten resmini görseniz de sanırım o sadece bana çok şey ifade edecek.
Çiğdemler de benim özel olan köy çiçeklerimden, resimde gördüğünüz çiçekler bizim köyün ormanında öyle çoktur ki.Çok narindir çiğdem çiçeği, yaprakları çok kolay zedelenir, sıcaklar narin bedenini hemen soldurur.Ve şimdi küresel ısınma varken, nasıl kalmayı başarmıştır dik ve onurlu toprağın üstünde?
Çok güçlü bir kalemim olsa,Bir göçün hikayesini anlatabilsem size.Yer olmayacak ama benim hikayemde göçün siyasi nedenleri, sonuçları ve ekonomiye olan etkilerinden.Hikayemde ne mi olacak ?Göçün öğrettiği özlem ve ayrılık acısı, gidip de dönememek, dönüp de bulamamak neymiş, sadece bunları anlatacak.
Anneannecim, öyle çok özledim ki ben seni :(.

Wednesday, February 28, 2007

TANIMSIZ


Masumduk çünkü
Hiç deneyimimz yoktu ki bizim,
Yaşadığımız herşey ilkti ,
VE
Hiç kestirememiştik kaybedeceklerimizi,
Hiç ummamıştık hüznün bu kadar derinini,
Gelmemişti hiç aklımıza sonunda başa dönebilme isteği duyabileceğimiz,
Kestirememiştik ne yöne savrulacağımızı,
VE
Öyle toyduk ki biz,
Deneyimlerimizin hayatın ta kendisi olduğunu hiç anlayamamıştık...

Sunday, February 25, 2007

OL!

Maddelerden örülü binlerce duvar varken önümde, ruhumun sınırsızlığını algılamaktan güçlük çekiyorum.Ne olurdu kimse iki kere ikinin dört ettiğini öğretmeseydi bana.Keşke kimse sonuca gitmek için gerekli olan formülleri dayatmasaydı, sonuca nasıl gideceğime ben karar verseydim.Keşke kaidelerden çok istisnalaradan söz etmiş olsalardı zamanında.Beynimin algılama gücünü bu kadar sınırlandırmasalardı keşke.
Sebeplerin var olma sırrına dair ipuçlarını daha önce anlatsaydı birileri.''KÜN FE YEKÜN'' kulaklarıma daha önce ulaşsaydı.Duygularımın ve hislerimin emrime sunulmuş birer asker olduğunu bilseydim önceden.Öğretildiği kadar çok sınırımız olmadığına inansaydım, içimdeki potansiyelin sınırsızlığını algılamakta bu kadar zorlanmazdım şimdi.
Sınır konmamışken bana, yaşadıklarım ve öğrendiklerim farkına varmadan demir parmaklar örmüş ruhuma.Oysa konmamıştır hislere, duygulara sınır.
Sır içimde saklıdır benim.Kim bilir engellerimi aşıp sırra erince birgün ,deniz üstünde yürümenin zevkini anlatırım size :).
İçimizdeki gücü keşfedebilme dileği ile...



Friday, February 23, 2007

İŞTE BEN YA :)



Gözlerimin önündeki sis perdesi aralanıyor yavaş yavaş.Meğer ne çok faaliyet olup bitiyormuş etrafımda.Herkeste bir koşuşturma, herkeste bir telaş, herkes tutuyor yaşamın bir ucundan

Görev dağılımlarımız farklı, kimimiz kaldırım taşlarını diziyor tek tek uyum içinde, kimimz yol kenarlarını yeşillendirmekle vazifeli, kimimz hayat kurtarıyor, kimimiz insan yetiştirmeye çalışıyor...

Bitkilerde de faaliyet erken başladı bu yıl, bahar geldi, kar gelmedi gelmeyecek sanırım İstanbul'a.Mevsim normalleri kavramını, küresel ısınmayı ve yaptığımız tahribatın neticelerini daha iyi algılamaya başladım.

Bende de hayat emareleri başladı bu ara.Bugün fark ettim kahakahalar atarak gülebiliyormuşum hala hem de karnıma ağrılar girene dek(Ödüm kopmuştu oysa bunu bi daha hiç yapamayacağım diye) .

Ve gene bugün farkına vardım, ben kendimi bağışlamayı başarıyorum, barışıyorum kendimle, yaşadıklarımla.Adımlar atıyorum, yola çıkıyorum yeniden, bu sefer daha eminim kendimden, daha deneyimli ve kendimi önemsemeyi bilerek yol alıyorum.Sendelemelerimin tek sebebi ise düşük kan sayımı sadece :).O da olmasa kim tutardı şimdi beni.

Sıkı tutunmak lazım hayata, sıkı tutnamayan herkese el uzatmak lazım.Dünyayı daha yaşanılır kılabilme gayesi güdenlerin hele toparlanma süresi çok kısacık olmalı.Yapacak çook ama çoook işleri var çünkü onların.

Çocukları, çiçekleri, Zeynep'i,çikolatayı, kitapları, müziği, çılgınlık yapmayı, bloglarda dolaşmayı, hüzünlü yüreklere dokunmayı, öğrencilerimin sıralarına sürpriz notlar bırakmayı, çılgın arkadaşlarımı ve inasanları seviyorum (şimdilik biri hariç ama ).

Kimse kıskanmasın , tüm bu sevdiğim şeylerdeki sevgimin toplamından çok sevdiğim biri var.Her an yanımda, her yöneldiğimde bende.Tüm vefasızlığıma rağmen O bir an olsun çekmedi rahmet elini üzerimden.Alevli gecelerde uyku girmezken gözüme bir O dokunabildi yanan yüreğime.Ben SENİ layık olduğun gibi sevemiyorum henüz biliyorum, öğreniyorum ama inan bana.Ve Sen' den olan herşeyi de sevmeyi diliyorum.

Vefa örneği gösteren herkese topluluk içinde teşekkür ederiz biz, farkında olduğumuzu belli ederiz bizim için yapılanların.Herkes bilsin işte;

Tüm zerrelerimle SANA teşekkür ediyorum.

Ben beni bıraktığımda SEN beni bırakma ALLAH'ım.

AMİN

not;İki arkadaşım var, yünler ellerinde durmadan örüyorlar.Şiddetle tavsiye ettiler bana da, herşeye iyi gelir dediler, üzüntü falan yok olur dediler.Ben yapamadım ama belki siz yaparsınız.Onlarda gerçekten çok işe yaradığını gözlerimle gördüm ben :)).

Monday, February 19, 2007

adım bir; kendine bakma


Kendini dinlemek, içte haykıran ama hep susturulan duygulara kulak vermek ben gibi kendini ihmal etmişler için zordur.Başkalrını düşündüğümün çeyreği kadar kendimi düşünebilsem keşke.Sanırım yetenek meselesi bu, bende doğuştan yok.Yeni yeni öğrenmeye çalışıyorum, kendimi korumayı, kendimi incitmemeyi,kendi isteklerime kulak vermeyi, kendime haksızlık etmemeyi.Ve çok ama çoook zorlanıyorum, çok yavaş öğreniyorum, başka konulardaki zekam burda sanki yok oluyor.
Düşünüyorum, etrafımdakileri yıllarca nasıl kollayıp sevdiğimi, sonra kendimi benden ayrı bir birey gibi düşünüyorum(hani ben dışındakilere iyi bakarım ya), kendime sahip çıkmayı deniyorum.Zor ya kim ne derse desin, benim için zor bir iş bu.Herkesin kendinde hiç çaba harcamadan barındırdığı en temel duyguları ben neden edinmek zorundayım?Ama haksızlık bu !(tweety).
Bugun evime geldim, herkesten çok benim dinlenmeye ihtiyacım vardı ve uzandım.Dinlendim, evin sessizliğini dinledim, yüreğimin acımasına izin vermedim, anneannemin hediyesi yün rodop battaniyesini örttüm üstüme.Yüreğimi üşümekten korudum, ve ısıttım tüm bedenimi.Israrla kapımı çalan acıyı def ettim, hayalin azıcık ucundan tuttum.İçimdeki sese kulak verdim biraz ve inandım;
budanmış olsa da tüm dallarım, öz benim içimde saklı,
ve her bahar nasıl yeşeriyorsa tüm ağaçlar,
benim de baharım gelecek, yeşerecek benim de dallarım...
Hem zaten çok ayıp ederim bunu başaramazssam, küresel ısınma papatyaların açma mevsimini bile şubata taşırken, en sıcak ocak bu yıl yaşanırken, benim yüreğimin hala buz tutuması ayıp hem de çok ayıp.Huzurunuzda kendimi şiddetle kınıyorum.
Hem hiç değmezmiş ki ya....
PS;Bloglarda yazan arkadaşlar, dolanıyorum satırlarınızın arasında ve mutlu oluyorum çoğunuzun varlığından.Tanımıyorum , tanımıyorsunuz ama ben o satırlarda dolanırken böyle sıcacık oluyor içim, iyi k diyorum varlar.Sevgiler...

Friday, February 16, 2007

BANA ÖZLEM


Tıpkı eskiden çook eskiden olduğu gibi içimde pembe çiçekler açsa, tüm hüzünleri bir karanfil ya da bir buket kasımpatı alarak kendime savabilsem içimden.Çocuklara bakmak yeniden güç verse, hayata sımsıkı tutunabilmek için.
Çılgınca şeyler yaparak, (sadece benim ve etrafımdakilerin bildiği anlamıyla) manyak sıfatını taşıyabilsem üzerimde zaman zaman.
Biriktirdiğim acıları atabilsem bir tarafa ve hiiiç anmasam yaşananları, silinip gitse beynimden yaşadığım her kırgınlık.
Kabz hali bir son bulsa, ferahlasa kalbim...
Eleştirilerden sadece hak ettiklrimi alsam üzerime, üzerime yüklenen ama bana ait olmayan yükü atsam artık üstümden.İçimde kalıp kalbime ağırlık yapan ne varsa çkıp gitse artık benden.Ben yitirdiğim BENi bulsam ve hiç bırakmasam artık kendimi...
Mutluluk, neşe, umut, sevgi, güven, azim bana en yakın sözcükler olsa.
Tutsam bir eli ve dünyayı kurtarma hayalleri kursam...

SEN, bana benden yakın olan, beni benden iyi bilen, beni benden çok sevensin, vefasızlığımı bağışla.Yanılgımın bedeli ödenebilir mi bilemem.Adaletine değil merhametine sığınıyorum.
Seni sevmeme izin ver, kalbimdeki yerini genişlet,beni sev, beni bana sevdir, beni sevdiklerine de sevdir...
Ve biz sınama için burada olanlara yardım et. SEN den gelen her fısıltıya açık olsun gönlümüz...
Biz bizi bıratığımızda, SEN bizi bırakma !

Monday, February 12, 2007

tanımsız

Bir fırça yapıp elimi,
Bir yüzdeki yılların oluşturduğu tüm çizgileri dümdüz edebilsem,
Sonra bir çift gözün içine dokunsam,
Hüznü silip, umut çizssem gözbebeklerine,
Gözlerdeki matlıklara değse fırçam ve parlaklığı miras bıraksam onlara...
Üşüyen yanlarına güneşler çizssem,ısınsa yüreği
Yüreğinin sıcaklığı dışa yansısa, bakıp ısınsam ben de...

Friday, February 09, 2007

asr

Otobüsün tüm süratine, beynimin yorgunluğuna ve de kalbimin kırklığına rağmen seçebildim onları asfalta paralel ilerleyen yeşil alandan.
Aylardan şubattı ve şubat ancak karı ve kardeleni ağırlardı saltanatı süresince.Bir yanlışlık olmalıydı bu işte, gözlerimi otobüsün penceresine yaklaştırdım iyice, hiç aldırmadım burnumun otobüsün kirli camlara yapışmasına.Yol kenarındaki toprak alanda papatyalar serpilmişti, yanılmıyordum işte.
Zamansız gelmişlerdi papatyalar bu yıl, tıpkı benim dünayay gelişimin zamansız oluşu gibi.Zamansız göz açmak dünyaya ne zordur oysa.Zamansız gelişler sevinçten çok telaş ve burukluğu getirir beraberinde.Etrafınızdakiler endişelenir, hayata tutunup tutunamayacağınızdan,şartlara uyum gösterebilecek dirençte gelmemişsinizdir çünkü geldiğiniz mekana.
Aşklar da sabırsızdır bazen, onlar da zamansız çalar kapınızı ve zamansız yaşanan her aşk tüketir onu içinde taşıyanları.Onlarla birlikte tükenir o da, geriye hüzün kalır yadigar.
Zamansız söylenen sözler geriye dönüşü olmayan kırınlıklara neden olur, sözün zamanı değildir çünkü o an.Ve zamansız acılar kaplar yüreğinizi, hiç zamanı değildir acının sizce ama gelmiştir işte öyle...
Vakti girmeden eda edilen vazifenin de bir kıymeti yoktur, öğle vaktini ikindi kılmanız mümkün değildir çünkü. Kuraklık zamanı gelmeden yağmur duasına çıkmazssınız, hasta olmadan şifa bulmak için açmayız ellerimizi.
Asrımızda herşey zamansız, ya önce ya da sonrasını yakalıyoruz olması gereken zamanın.Ve seneler geçtikçe zaman neden daha hızlı akmakta?Ve neden asra yemin edilir kutsal kitapta?Hiç düşündük mü neden hüsrandadır insan ve nedir hüsrandan korunmanın sırrı?
Papatyaların en az benim kadar direnç göstermelerini diliyorum değişen hava koşullarına.
Gerçi erken gelmenin bu dünyaya vardır her erken gelene bıraktığı bir miras...
Ve hepimiz adına diliyorum, hüsranda olanlardan olmayalım, olmamak için elimizden geleni yapalım...

Tuesday, February 06, 2007

TATİL



Tatildeyim...Elimde çanta geziyorum, özlem gideriyorum eski dostlarla.Gerçek bene dair ipuçları topluyorum her birinden.Üniversitedeki yüz hatlarımı koruduğumu öğreniyorum bir dosttan, içim bir hoş oluyor, aynaya bakıyorum gururla ve fark ediyorum, yok yeni çizgiler yüzümde.
Eski bene yaklaştığımı fark ediyorum, kendimi korumayı öğreniyorum.Hak etmeyene değer vermemeyi başarıyorum...
Eski aşkların gizleri su yüzüne çıkıyor, yıllar sonra alıyorum soruların cevaplarını ve sadece bir tebessüm oluşuyor dudaklarımda.Ve teşekkür ediyorum gıyabında en eskiye, verdiği değer ve öngörüsü için, acıdan koruyup hiç başlamadığı için.
Arkadaşlarımın çoçuklarını seviyorum, yılların neler getirebileceğini fark ederek insan yaşamına.Dostların hayatlarından haberler alıyorum, hayatın herkesi farklı sınadığını algılıyorum.Ve inanıyorum ki vardır yaşamın herkes için güzel sürprizleri...
Kendimi tanıyorum yavaş yavaş, kendimi bağışlamayı öğreniyorum, umut ekmeyi deniyorum yeniden içime.Çiçekleri seviyorum yeniden...
Ve yeni hayaller kuruyorum, kalbimde yer açıyorum gelecek olana...
Bu tatil dost ziyaretlerine ayrılmıştır tarafımdan, ve ne çok şey buluyor insan kendine dair dostlardan.İyi ki varsınız hayatımda ve iyi ki ben de ben olarak varım kendi hayatımda.
SİZİ SEVİYORUM...

Thursday, January 25, 2007

taşınmak ya da kendini taşımak...


Taşındım, eşyalarımı taşıdım, çiçeklerimi, balıklarımı,kitaplarımı ve kendimi...Kitaplarım yeni rafları mesken tuttu kendine.Koltuklarım pembe halılarn üzerine kuruldular.Balıklarım renk uyumundan pek bir memnun.Lale saksılarm cam onune rahat rahat kuruldu, dusme korkusu yok onlarda artık.Musluklardan akan sıcak su, su boruları da pek bir memnun halinden.Elbiselerim yepyeni gardolaplarda, sere serpe kırışma korkusu olmadan kasılmakta.Tabak çanaklar turuncu cici dolaplarda.
Ben daha ferah, sıcak ve sevimli bir evde yaşamaktayım şimdi.Bedenim evin her türlü konforundan faydalanmakta.Gelen misafirler daha mutlu eve gelişlerinden, ben daha mutluyum gelen misafirlerin artışından...
Yeni evim yeni umutlara, yeni iyiliklere, yeni güzelliklere vesile olur inşallah...
Ve ruhuma ev sahipliği yapan bedenim de yeniler dilerim kendini, umutla, sevgiyle ve iyilik yapabilme gücüyle...

Monday, January 15, 2007

BANA

Tükendiğini düşündüğün, diplere daldığın ve oksijenin senden çok uzakta olduğunu düşündüğün anlarda, göklere merdiven kuaracaksın...
Başını göğü görmek için yukarı kaldıracaksın.Omuzlarını yerçekimi kuvvetinden böyle anlarda kurtaracaksın.Gözlerini göğün mavisine böyle anlarada bırkakacaksın ki süzülmesin o damla onlardan.
Güneşin ışınlarına böyle anlarda ev sahipliği yapacaksın asıl.Yüreğin en çok üşüdüğü anlardır onlar çünkü.Hakiki Güneş'inin sana dokunmasını hissedecksin, ışınların okşamasıyla seni.Böyle anlarada bir günebakan olacaksın.VE yüzünü daim olana döneceksin, terk edilmeyeceğini bilmenin rahatlığıyla...
Hayallerin peşinden böyle anlarda sürükleneceksin.Gerekirse tüm dünayayı kapsayan hayalleri böyle anlarda kuracakasın.Sevgi ve hoşgörü şovalyeliğine böyle anlarda soyunacaksın.Hayale tutunacaksın,bu hayatla bağın olacak.
''Vermek istemeseydi, istemek vermezdi'' cümlesine en çok böyle anlarda inanacaksın.Ve isteyeceksin, içten, korkusuz, umutlu,zayıflığının bilincinde olarak.İsteye isteye, adım adım merdiven kuaracaksın göğe.Tek tek çıkacaksın kurduğun merdivenin basamaklarını.Gittikçe yükseleceksin...
Kendini böyle anlarda seveceksin, her zamankinden çok.Sevginle saracaksın kırgınlıklarını.Sevgin diriltecek özdeki seni.
Zorluklara inat böyle anlarda daha sağlam basacaksın yere.Tebessümü böyle anlarda konduracaksın dudaklarına.
VE inanacaksın, HAYAT GÜZELDİR, böyle anlarda bile...
HAYAT GÜZELDİR.
HAYAT GÜZELDİR.
HAYAT GÜZELDİR.
.................................
Kırk defa söyleyeceksin gerekirse ve sonunda inanacakın;

HAYAT GÜZELDİR

:) :) :)

Friday, January 12, 2007

dilek


Kalbimi çıkarıp yerinden, sunabilsem eline.Serin, berrak sularla yıkasan onu.Masiva çekilse aradan, sevgin tahtını kursa kalbimde.Yanmalarımın izi silinse, acidan eser kalmasa artık yüreğimde...
Kırgınlıklarım sarılsa, hayallerim olsa yeniden.İyiliklerim göğe merdiven dayayacak kadar çok olsa.Hatalarım bir bir silinse, iyiliklerim ağır bassa.Bedeli ödenip bitse yanılgımın.Gözyaşlarım uğruna akıtılması gerekenlere aksa.İçimdeki yangın dinse, yangından arınmış kalbim bir tüy hafifliğinde olsa.
Yaşamak, senin için olsa.Mahzun gönüllere uzansa ellerim, kendi mahzunluğumu atsam bir kenara.Dokunsam tek tek mahzun yüreklere, her dokunuşum affına vesile olsa.
Verdiğin hayat armağanını sevsem, sımsıkı tutunsam ona.Yaratılış gayemin hakkını verebilsem.Gelişimde sana aydınlık olsa yüzüm...
Biliyorum tüm iyilikler senden, kötülükler bendendir.Biliyorum sebepler benim için sadece, sen OL dersin oluverir.Gönlümden geçenleri benden iyi bilensin. Merhametini diliyorum,hafiflet yüreğimi, içimi aydınlat, iyiliklerimi çoğalt, kusurlarmı bağışla.
Sevdiklerinden olmayı lütfet hepimize...
AMİN

Wednesday, January 10, 2007

Kalan



Tüm yanlışlar bana, doğrular sana kaldı,
Tüm sevmeler senin, tüm sevilmeler benimdi,

Özveriden arta kalan yorgunluk sana,tembellik acısı bana kaldı,
Vaatlere inanmak benim, vaadlerden dönmek senindi,

Tüm pembe diziler bana, belgeseller sana kaldı,
Tüm zorlar senin, kolaylar benimdi,

Güzel meziyetler sana, eksikler bana kaldı,
Affetmeler benim, bağışlamamak senindi,

Tüm hayaller sana, hayal fakirliği bana kaldı,
Öfkeyi dillendirmenin hafifliği senin, içe atmak herşeyi benimdi,

Hayat bulmak sana, ceset olmak bana kaldı,
Yeni sevdalar sana, özlemler bana kaldı,

Gidiş sana, bekleyiş bana kaldı...

Monday, January 08, 2007

Masallarım, yoksa siz mi...?

Masal diyarında büyüttüm ben yüreğimi.İyiliğin daima galip geldiğine sonunda, ta o zaman inandım.Kendini korumuyordu hiçbir masal kahramanım, iyilikler taşımak kalplerinde ve uzak durmak kötülüğün olduğu herşeyden onların koruyucusuydu.Kahramanlarım çok acı çekseler de sonunda mutlaka kalıcı mutluluğu elde ediyorlardı.
Kül kedisi değil miydi sonunda prensine kavuşan hem de hic ayakkabıyı giymek için öne atılmadan?Peki, ya çirkin ördek?Onca horlamadan ve üzüntüden sonra kuğuya kendiliğinden dönüşmemiş miydi?Sudaki aksini görünce hayretler içinde kalmıştı...
Pamuk Prenses'i uyurken bulmamış mıydı prensi?O derin uykudayken kondurulmuştu öpücük dudaklarına.Büyükannesinin karnından kurtulmak için Kırmızı Başlıklı kız ne yapmıştı acaba?
Kendimi korumayı hiç öğretmedi bana masallar.İyilik yapmayı hedefime koyup, iyi seyler yapmak kalkan olur bana sanmıştım.Dışarıdan gelecek her kötülük iyiliğik kalkanıma çarpıp geri dönecekti.Üzüntüyü doruk noktada yaşarken inanırdım, son güzel olacaktı...
Şimdi hüzün denizlerinin ortasındayken, yalnızlığım her yanımı sarmalamışken, ateş gelip kalbimi mekan edinmişken ve akan gözyaşlarım o ateşte hükümsüzken,sonun güzelliğine olan inancımı yitirmişken, kaybettiğime inanmışken savaşı, yeni masallar okumak için çook büyümüşken, tutunacak nelerim kalmıştır ki elimde?

Sunday, January 07, 2007

Eğer varsan...

Bir ezgi tanıdık, eskilerden, yıllar öncesinden, göç öncesinden...Notalar hafızamın hangi tuşlarına basmakta dinlerken bu şarkıyı, hem göç öncesi hem de göç sonrasına aynı anda nasıl götürebiliyor hafızam beni?Özlemlerim dolanmakta birbirine.Ayırdına vardığım en belirgin özlemim ,ANNEANNEM .Ne çok özledim seni, gidişin dönüşü olamayanlardan.Ve söyeleyemediklerim sana hep oratya çıkıyor dönem dönem.Biliyorum ama geçici ayrılık bizimkisi.Kavuşma anımız olacaktır mutlaka,vaad eden kavuşmamızı vaadinden hiç dönmez çünkü, inanıyorum...
Göç sonrasından kalan özlemlerimden biri, seni tüm kalbimle gitmeye davet ediyorum benden.Hak etmiyorsun cünkü bulunmayı bende.Dilerim gidişin dönüşü olmayanlardan olur, ne burada ne de ötelerde.
Evet, bir şarkı ve düşündürdükleri, kolları sıvayalım ve tercüme etmeye çalışalım bakalım;

Eğer sen varsan bu dünyada,
Kuşlar olacak tenha gökyüzünde,
Eğer sen varsan bu dünyada,
Bir tekne olacak karanlık denizde,
Eğer sen varsan bu dünyada,
Alev olacak soğuk günlerde,
Eğer sen varsan...

Eğer sen bu dünayda yoksan,
Kalbim kuşlar için bir parça ekmek olacak,
Eğer sen bu dünayda yoksan,
Gözlerim aşka birer ceset olacak,
Eğer sen bu dünyada yoksan,
Canımdan seni ben var edeceğim,
Eğer sen yoksan...

Not;'Eğer varsan' filiminin şarkı sözlerinden.Söz yazarı;İLİA VELÇEV

Thursday, January 04, 2007

medet


Ateşin yakıci olma özelliğini yitirdiği anlar vardır.Bıçağın kesme hükmünü yitirdiği anlar olmuştur.Deniz suyunu yol yapmıştır üzerinden geçilmesi istenen yolculara.Masumiyetini ispat etmek için bir kadının, bebek dile gelmiştir.Ay ikiye yarılmıştır yeryüzünden uzatılan bir parmak işaretiyle.An içine saklanmıştır şimdiye kadar yapılan en uzun yolculuk ve o anda görülmüştür tüm sırlar bir arada.Dilendiğinde hüküm yitirmeye makumdur tüm hüküm yüklenilenler...

Hükümsüzüm;

Sözcüklerim hükmünü yitirdi, ne söylesem faydasız, çıkan her sözcük karşımdakine çarpıp bana dönmeye mahkum, bende kalmaya yazgılı.

Gözyaşlarım hükümsüz, ıslattıkları sadece benim yanaklarım, acıyan gözler sadece benimkiler...

Çağrılarım hükümsüz, duyan onları sadece benim kulaklarım,çağrı karşısında hiçbirşey yapamama acısı da sadece bende.

Su benim elimde yitirdi hükmünü, alevlerimi söndürmede hükümsüz su.Yürek, cayır cayır. Su etkisiz ve sessiz.

Ben hükümsüzüm, yangınım hükümlü sadece her zerremde.Yanmakta olanın yok bir nihayeti,dayan, dayan, dayan...

Kalan bana beklemek ateşin emir altına girip hükmünü yitirmesini.Bir gün bir emir de ötelerden benim için gelse ateşe, ateş serin ve selametli olsa bana da...Bende hükmünü yitirenler hüküm bulsa, hükmü olanlar yitirse hükmünü.

Wednesday, January 03, 2007

...


Işığımızı hiçkimseye göstermek istemediğimiz anlar olur, hatta kendimize bile.Ne dışarı ışık veririz ne dışarıdakı ışığı içimize alırız...Tüm kapılar kapalıdır.Ne dışarıya çıkmak mümkündür ,ne de dışarıdan almak içeri birilerini...
Kilitleri açabilmek biz dışındaki herkes için dünyanın en kolay işidir.Oysa biz ne kapının bizim kapımız olduğunu fark ederiz ne de kilidin bir tek bizde olduğunu.Sadece bizi acıtanlarla sürdürmeye devam ederiz varlığımızı, ağır ağır da olsa geçeceğini bilerek herşeyin...