Saturday, June 16, 2007

İlk günden özlem...

Nasıl da heyecanla dolaşmıştım sıra sıra dizilmiş öğrencilerin arasında okulun ilk günü.Her baktığım yüzü sahiplenmek istemiştim.Listeler okunup da öğrenciler sınıflara alındığında kapıdan süzmüştüm sınıfımdaki öğrencileri. 9/C sınıfından çıkan her arkadaşı koridorda durudurup sormuştum nasıl benim öğrencilerim diye.
İlk dersimizde şaşırdı öğrencilerim biraz, anadolu lisesine gelmişlerdi ve öğretmenlerle ilgili birçok kaygıları vardı.İçimden hallerine gülerek yıl boyunca yapmak istedikelrirmi anlattım onlara, beklentilerimi, benim için ne ifade ettiklerini, birlikte neleri farklı kılabileceğimizi.Sonra tahtada hafatlık ingilizce dersi saysından yola çıkarak sene boyunca kaç ders göreceğimizi hesapladık.Bu derslerin bizi hangi düzeye kadar cıkarabileceğini konuştuk, hepsi heyecanlanmıştı.Biz yüz katlı binanın yüzüncü katına kadar çıkmayı hedeflemiştik ilk günden.

Zaman geçti hedeflermizden saptığımız anlar oldu, benim onlara onların bana gönül koyduğu zamanlar da oldu.Hatta benim umudumu yitirdiğim, kendimi sorguladığım dakikalar da olmadı değil.Ama rehberlik derslerinde yazılan küçük notlar umut ışığı oldu bana hep ve anladım ki onlar yaşlarının gereğini yapıyordu belki de...

Şimdi tüm koşuşturmaca, nasihatler, çözüm arayışları sona ermişken fark ediyorum ki sene boyunca dert ettiğim hiçbirşey aklımda yer etmemiş.

Cemre'nin dalıp dalıp gitmeleri yerine aklımda ''Hocam, iyilik hep kazanır di mi?'' deyişi kalmış.Ecem'in inat edercesine uyarılarım karşısından camdan dışarıyı seyredişi yerine sınıfı kahkaya boğan espirileri ve Orkun'a dönüp ''Orkun sen herşeyin en iyisini bilirisn'' deyişleri kalmış.Bilgi yarışmasındaki hüsranımızdan çok basketbol turnavasındaki birinciliğimiz kalmış bende.Öğretmenler gününde elden ele dolaşıp en son bana ulaşan pembe peluş kaplı defterdeki içten satrılar kalmış, kırgınlıklar yerine.Okula gelmediği gün telefonum karşısında şaşkınlıktan zor konuşan öğrenci sesleri kalmış ''Hocam siz misiniz?Beni hiçbir öğretmenim aramamıştı, çok mutlu oldum''. Düzenlediğimiz kampanyalardaki katılımın heyecanı kalmış bende.Her sabah okul bahçesinde gördüğüm gülen yüzler, yanağıma konduruluan öpücükler kalmış bende.
Zaman zaman sımsıkı sarılıp içime almak istediğim duyarlılıklarıyla beni şaşırtan melek yüzlüler kalmış yüreğimde.''Hocam, şu arkadaşımızla bir görüşseniz çok değişti bu aralar'' diyen umut ışıkları, öğle yemekelrinde yaptığımız özel görüşmelerdeki yakınlık kalmış bende.
Okulun son günü dokuzuncu sınıflar arasından okul ikincisi olan Merve'nin ve okul üçüncüsü olan Nevriye'nin yüzlerindeki sevinç kalmış bende.Bir de sınıftakilerin ''Hocam bakın sene boyunca yapamadığımızı yaptık, son günde yüzünüzü güldürüdk'' deyişlerinin yüzümde oluşturduğu tebessüm kalmış bana.(İtiraf ediyorum birinci dönem sonrası yapılan toplantıda sadece ingilizce dersindeki başarı ortalamasında birinci sıradaydık onun dışında beden eğitimi dahil sonunculuğu hiçbir şubeye kaptırmadık).
Sizi seviyorum.Ve biliyorum bunun boyutunu anlayamayacaksınız çoğunuz.Belki anlam veremeyeceksiniz bir kalbin 31'e nasıl bölünebildiğine ve tatil günlerinin bitmesini iple neden çeker bir insan, siz hiç bilemeyeceksiniz...
Nefes aldırıldığım sürece umut ışıklarım olur umarım(O'ndan umuyorum) hep hayatımda ve ben hakkını sonuna kadar verenlerden olurum dilerim bunun.

Sunday, June 10, 2007

Daha duruyor musunuz siz?



Hayal, gerçek kılmak için isteneni ilk adımdır.Hayal, hayatla en güçlü bağımızdır.Daracık odalarda bizi dünya seyahatine çıkaran sırlı yetimizdir.Zor anlarda, nefes almanın bile ağır geldiği dönemlerde omuzlarımızı yer çekimi kuvvetinden kurtarıp derin bir oh çektiren iksirimzdir.Hayal, üst üste yaşanan olumsuzluklardan sonra iyiliğin gücüne olan inancımızı tazeleten hazinemizdir.Hayal, olmazsa olmazımızdır...
Hayal etmeyi yitirdiğimizde geriye yitirecek pek birşeyimiz kalmaz.Dayanma gücümüzü, umudumuzu, inancımızı, ideallerimizi, ışığımızı hayal edebilme gücümüzü yitirdiğimizde yitiririz.
Gün içinde yaşadığımız onca telaş arasında hayal kurmaya ayıracak zaman bulamıyoruz. Zaman hiçbirimize yetmiyor, ya biz çok yavaş koşuyoruz zamana ya da zaman bizden hızla uzaklaşıyor.Ve biz zamansızlıktan yakınarak biz biz yapan özelliklerimize sahip çıkacak zaman bulamıyoruz.Hayal etme gücüzümüz zayıfaldıkça biz diğer değerlerimizi de yitiriyoruz farkında olmadan.Dünya daha yaşanılır olma adına yol alamıyor, bizler de daha insancıl olmayı başaramıyoruz.
Her gün koşuşturmalarımız bittiğinde onar dakika hayal kurma egzersizleri yapsak.Hayal gücümüze hiç sınır koymasak.Bol bol hayal etsek hatta dünyadaki en iyi hayal kuran biz olsak :), gerçek kılabileceğimize emin olsak bir de hayallerimizi.
Başta da demiştim gerçek kılmak için isteneni hayal ilk adımdır, hayalini kurmadığınız hiçbir dileğiniz gerçek olmamıştır, olamaz da.Öyleyse haydi ilk hayal egzersizimize başlayalım,hiç vakit kaybetmeyelim.
Hayal ediyorum;
Dila'nın ilik nakli çok başarılı geçiyor.Onu çocuklarla parkta koşturup oynarken canlandırıyorum gözümde.
İdris Amerika'da kazandığı üniversitede okuyabilmek için burs bulmayı başarıyor, Siirt' te olan ailesi de rahat bir şekilde geçimlerini sağlayabiliyor.
Öğrencilerime ne kadar da farklı bugün :), derslerde anlatığım hikayelerdeki mesajları hayatlarına geçirmişler, her biri sevgi ve hoşgörünün önemini anlatıyor.
Zeynep kocaman kız olmuş, artık telefonumu kendi tuşluyor ve gün içinde yaşadıklarını paylaşıyor benimle.
Ahmet ideallerine kavuşmuş,İstanbul'da kültürel etkinliklerin hiçbiri kaçmıyor ondan, aa yanında bir de hayata onunla aynı doğrultuda bakan bir yol arkadaşı mi var ne :).
İnsanlar savaş, açlık, ırkçılık, şiddet gibi kavramları hayatlarından çıkarmışlar onların yerini barış, sevgi, hoşgörü, kardeşlik almış.Sanırım ozon tabakası bile nasibini almış bu görüntüden, insanlar bir yürek olmayı başardı diye yırtılan yerlerini toparlamış o da, kapatmış üzerindeki deliği. (Böylece Ahmet'in idealleri de gerçek olmuş)
Emel dileğine kavuşmuş, ve o dileği dileyen diğerleri de gerçek kılmışlar dileklerini.
Tüm arkadaşlarım mutluymuş...
Ben mi ne yapmışım?İçimdeki yarayı iyileştirmişim, en iyi hayal kuran olmayı ben başarmışım :).Sanırım bir de dünyayı daha yaşanılır hale getirmek için uğraşmışım.O benden hoşnut ben O'ndan hoşnut olanlardan olmuşum.Yol arkadaşım olmuş, O'nun da sevdiği.
Şimdi en gerçek olması zor olan hayale geliyorum (Yani yukarıda sıraladıklarıma göre gerçek kılmak daha zor onu :) ).
Kendisine yapılan çağrıya zamanında cevap vermeyen biri hatasını anlamış, insani duygularını canlandrımış, erdemli davranmış ve ANLAMIŞ...Bu da başka birinin içine su serpmiş, onu hafifletmiş...
Benden bugünlük bu kadar hayal yeter, siz de lütfen hayale başlayın hemen.Hayal edelim ki gerçek kılma şansımız olsun isteklerimizi.









Monday, June 04, 2007

TÜRKÇE OLİMPİYATLARI






İnsanın içini umutla dolduran görüntüler vardır, en umutsuz anınızda çıkarlar karşınıza ve ideallerinizin ulaşılabilirliğine inanmanızı sağlarlar yeniden.
Bazen sokakta yürürken rastladığınız şirin bir bebek yüzüdür bu, bazen karşıdan karşıya geçerken nezaket gösterip yol veren sürücüdür, bazen de tenefüs arası yanınıza gelip mahçup bir ifadeyle suçunu itiraf eden öğrencidir.
Öyle görüntüler de vardır ki içinize sadece size dair umut ekmezler onlar, evrenselleştirirler umudunuzu.Onlardan sonra siz tüm dünya adına umut beslersiniz artık içinizde.Türkçe Olimpiyatları da benim içime dünyanın daha yaşanılır bir hale geleceğine dair umut tohumları ekti.
Farklı kıtalardan, farklı ırk ve dinlerden çocukların tek bir ortak dili vardı; SEVGİ ve HOŞGÖRÜ.Evrensel iki dil, herkesin kolayca anlayabileceği ve belki de her türlü yanlış anlaşılmanın önüne geçebilecek iki dil...
Aynı gökyüzünü paylaşıyoruz, geceleri seyrettiğimiz yıldızlar aynı, sevinç ve hüznü yaşayan yüreklerimiz aynı, gözyaşımız tebessümümüz bir, dileklerimiz bir, bir bir bine kadar bin...
Sevgi tohumları ekilsin yüreğimize, ayırt etmeden sevelim yakınımızdakini, uzağımızdakini.Dünyanın diğer ucundaki buğulu göz bizim de gözümüzde neme neden olsun.Bir yerlerde canı yanıyorsa birinin bizim de sızlasın yüreğimiz.Ateş artık sadece düştüğü yeri yakmasın, ateş yürek taşıyan herkesi yaksın...
İçimize derc edilmiş olan sevebilme yeteneğini geliştirelim, her geçen gün gönül kapımızı daha çok aralayalım, kalamsın alaka duymadığımız ve el uzatmadığımız bir mahzun gönül...