Wednesday, July 22, 2009

SAFA GELDİN HÜZÜN :)



Nefes alışımızla başlıyor ziyaretleri. Binlerceler. Üzerimizdeki tesirleri sayılarından da çok. Gelişleri çat kapıdır. Müsait değilim mazeretlerine kapalıdırlar. Her ziyaret ayrı bir yolculuğa çıkarır ziyaret edileni. Ve hiçbir yolculuk sonrası biz, yolculuk öncesi bizle aynı değildir.
Kalp, sözcüğüne hepimiz sempati ile bakarız. Kalıcı duyguları özdeşleştiririz çünkü onunla. Peki nedir bu kelimenin anlamı? Kalplerinizde olan bitenlere bir göz atın bakalım. Orada olanların ne kadar farkındasınız? Kalp ……………………. dır. Boşlukları kendi tanımınızla doldurun lütfen.
Şimdi bir tanım yapacağım size, tanımı yapılan kelimeyi siz bulun, ………. bir anda dönen demektir. Evet, kalp bir anda on farklı duyguya dönebilir. An içinde yüzlerce duyguyu yaşatır bize. Bedenimizin tasarrufunu kısmen elimizde bulundurabilirken, hislerimizin kontrolü çoğu zaman elimizde değildir. Acıya, hüzne, kasvete kapıyı açmamak için direnmek boşuna. Ev sahipliğini yapan biz değiliz. Kalp onlara tanıklık etmek için vardır, ondandır kapıları sonuna kadar açması tüm duygulara. Ona mutsuzluk da mutluluk da hoş gelir. Ayrımı da şikayeti de yoktur hiçbir hisse.
Kalp, bizim farkında olmadıklarımızın farkındadır. Her şey zıddıyla bilinir. Zıtlıklar olmasaydı, değer yitirmeye mahkum olurdu kainat. Hayret duygusu bizden alınırdı. Yaşamak ve yaşamamak arasında fark olmazdı hiçbirimiz için. Zıtlıkları var edene teşekkür etmek boynumuzun borcu olmalıdır.
Yüreğime hüzün ve acı konuk olduğunda, dayanma gücü verdiğin için SANA teşekkür ederim. Serüven sonrasındaki ben’i bana çok sevdirdiğin, yitiğimi bulmama yardım ettiğin için SANA şükrediyorum.
Kabz hali korkutmasın kimseyi. Yüzünüzü O’na dönün, hatalarınızı samimiyetle sadece O’na açın. İçinizin acıması ürkütmesin, sabırla dilekleriniz dile gelsin. Emin olun kabz sonrasındaki aydınlık içinizde güneşler açtıracaktır.
Çok seviyorum ben kendimi :). En az başkalarını kolladığım kadar kendimi de kolluyorum artık. Ne istediğim sorusunu kendime de soruyorum. Ve bazen önce ben diyebiliyorum .
Hayat güzeldir, hem de çok güzel :)

Thursday, July 16, 2009

Zeynep :)

Son Pazarım. Misafir ağırlamak için iyi bir fırsat. Randevuyu ilk isteyene veriyorum. Yıl içinde beni evde bulana aşk olsun. Gelecek misafiri memnun etmeliyim. Hatta hazırlayacağım ikramların içine bağımlılık yapan iksir koymalıyım. Sık sık gelmeliler bu eve. İsveç diyeti sonrası kalori hesapları yapıyorum. Üç yufkadan tava böreği, yağsız sütlü tatlı ve koca bir kase salata. Günün menüsü tamam, ( Tava böreği tarifini yazarım size fırsat bulunca).





İşte kapı çaldı. Üç kişi var kapının önünde ama nedense beni sadece biri ilgilendiriyor. Hemen kucaklıyorum, diğerleri dönse de olur :). Ama diyemiyorum ki onlara bunu, nazik bir ev sahibiyim ben. Zeynep'le beraber diğer konuklarımı da alıyorum içeri. Zeynep'i tanıdığınızı sanıyorsunuz siz şimdi ama bu sizin bildiğiniz küçük cadı değil. Haklısınız kafanız karıştı, Zeynep'ler sardı etrafımı, hepsinden söz ederken açıklama yapmak zorunda kalıyorum.
Bu Zeynep Murat Papak Zeynep, babasının kopyası minik bir kız (olmaz böyle şey-ama oldu işte ). Bu şirine sadece birkaç aydır aramızda. Ama dünyanın hakikatleri ile ilgili bilgileri abi ve ablalarına taş çıkartır. Doğduktan bir ay sonra annesine her yerde eşlik etmeye başladı o. Kaç semineri, kaç toplantıyı baştan sona pür dikkat dinledi. Neler biriktirdi minicik yüreğine. Bizim anlamakta güçlük çektiğimiz hangi sır fısıldandı onun kulağına? Uyku saatlerini araba koltuğu, toplantı masası ve ana kucağında geçirmeye kaç bebek gönüllü olur? Sadece kulağına sır fısıldanan bebekler yapabilir bunu.


Zeynep, bana misafir olduğunda sehpa ortadan kaldırılır. Salonun tam ortasına en konforlu yorgan açılır. Ve Zeynep oraya yatırılır :). Sıcaklarda hanım böyle rahat ediyor.



Dünyanın en zor işlerinden biri bence bebek fotoğrafı çekmek. Gerçeği yansıtsın diye kaç poz çektim ama başaramadım. Fotoğraflar şirinliğine gölge düşürdü hep.


Canım,
Kulağına fısıldanan sırla örgüle tüm yaşantını. Gönlün hep aydın olsun. Elin mahsun olanlara uzansın. Burada olana değil, seninle ötelere gelebilecek olana meyl etsin gönlün. O'nun hoşnut olduklarından ol hep.

Tuesday, July 14, 2009

İstanbul günlerini pazar eylemiş :(

Tek bir günü yaşıyorum bir haftadır. Yedi gündür, takvimim bugün pazar diyor bana. Erken kalkma, toplantı, seminer hazırlama, kitap yazma gibi telaşlardan uzaktayım. Ebru inanmayacak belki ama geç ( kendimce geç tabi) saatlere kadar uyuyorum. Hatta uyanıyorum, birkaç sayfa okuyup bir daha dalıyorum uykuya. Kalktıktan sonra kahvaltı telaşım da yok( İsveç diyeti - sakın denemeyin ). Gazetemi alıp televizyonun karşısına geçiyorum. Elimde kumanda kanallar arasında geziyorum, hiçbir kanala demir atamıyorum. ( Televizyon izlemeyi unutmuşum ben, odaklanamıyorum işte). Gazetedeki köşe yazılarından sonra sıra bilgisayara geliyor. Müzik dinliyorum, her gün bir şarkıya takılıyorum. Tavsiye ederim, kulağınıza mola hakkı verip şarkıya odaklanıyorsunuz. Her şarkıya bir yazı yazabilecek duruma geldim ben :).

Öğle yemeği vaktinde sıra. Gene telaş yok. Menü belli yoğurt. Sevene afiyet olsun. Yemek sonrası yatağıma koşuyorum, en sevdiğim sünneti uygulama vakti. Kaylule yapıyorum. (Şaka bir yana, yarım saatlik bu uyku insanı gün boyu zinde tutuyor. Yurt dışında bunu uygulayan şirketler bile var.) Uyku sonrası bir televizyon izleme denemesi daha yapıyorum, başarısızım ama denemeye devam edeceğim.




Sıra kitaplık yanına gitmede. Kitaplar, sayfalarını açtığım an yakalanıyorum onlara. Uzandığım yerden yüzlerce duyguya yolculuk yapıyorum. Yüzüm ayna oluyor. Hayret, memnuniyet, hüzün, özlem bir benim yüzümde gölgesiz yansıyor.


Akşam vakti. Yemek telaşsız. Salata ve biftek. Sonra yazı çalışması yapıyorum. Sene boyunca Haydar Hoca ile Ali Hoca'ya ödev yapamama nedenimi anlatamadım. Haydar Hoca tembelliğime
dem vurdu eksik ödevlerimi gördükçe. Ah bir anlatabilseydim tempomu. Kaç kişilik mesai yaptım ben bu yıl. Bana ait zaman uyuduğum beş saatlik uykulardan ibaretti.

Yarın günlerden gene pazar :). Ben birkaç gün daha günlerimi pazar eyleyeceğim. İnanın hak ettim. Üç ayı aynı gün kılsam hakkım yani. (Ama ben on gün belirledim kendime).

İstanbulda'yım. Vaktim bol. Sabah 8:00 akşam 23:00 tüm etkinlikelere katılabilirim. Yaz öncesi kaçırdım diye oturup ağladığım bir sürü semineri can kulağı ile dinleyebilirim. Hiç üşenmeden Tarık Zafer Tunaya'ya gidebilir hatta ordan Tarih Kültür'e uğrayıp günün etkinliğine katılabilirim. Ama gelin görün ki İstanbul yazın tüm günlerini pazar eylemiş.


***

Gönüllü çalıştığım dernekte SBS tercihleri yaptım bugün. Öğretmenlerin hepsi tatile gidince iş başa düştü. Uzman oldum :), gelin en sağlıklı tercihleri yapalım. Öğrencilerden çok veliler heyecanlı. Çocukların hayalleri ise puan engeli tanımıyor. Onlara bunu anlatabilmek öyle zor ki.

Ne istediğini bilen bir kızda aynı dönemlerdeki beni gördüm.

Hanife: Hocam, ben Türkçe öğretmeni olmak istiyorum.

Ben: Canım, güzel meslektaş oluruz. Ama puanın Anadolu Lisesi için yeterli değil.

Hanife: :(

Ben: Anadolu meslek liseleri var. Çocuk gelişimi bölümü yazalım sana. Gene öğretmen olursun.

Hanife: Ama ben Türkçe öğretmeni olmak istiyorum.

Ben: Ben de ingilizce öğretmeni olmak istiyordum düz liseye gittiğimde ( dil bölümü omayan bir düz lise) . Başarılı olmanın sırrı gideceğin okulda değil sendedir. Evine yakın başarılı düz liseleri listeleyelim. Tercih formunu da boş bırakalım. Ne dersin?

Hanife: :)).

Lise son öğrencileri bile ne yazık ki hangi mesleği yapmak istedikleri konusunda kararsız. Bugün Hanife beni çok mutlu etti. Öğrencilerinin karşısına çıkıncaya dek hep kendine yatırım yapacak çünkü o. Ve biliyorum, hayatının merkezi öğrencileri olacak.


Sunday, July 12, 2009

KELEBEK KANATLARI

Radikal gazetesi '' Baharını bizimle paylaş'' sloganı ile bir dijital fotoğraf yarışması düzenledi. Binlerce güzel kare yüklendi yarışma sayfasına. İçim umut doldu çünkü güzel kare yakalayabilmek, güzel yürek taşımayı gerektirir. Çieçeklerin, böceklerin uyanışını karşılayacak binlerce yürek var hala.

'' Kelebeklerin sohbeti'' ( Merve Çirişoğlu ) benim favori fotoğraflarımdan biri. Merve'nin kelebeklerine bakıyorum. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşuyor. Sohbet etmek bol vakti gerektirir. Kaç sohbet sığar bu iki kelebeğin ömrüne? Papatya dışında kaç çiçeğe konuk olabilirler? Kanatlarındaki zerafeti kaç göze fark ettirebilirler? Ve miadları tamamlandığında kalan ne olur onlardan geriye? (Tüm bu soruların cevabı Kelebek Kanatları sergisinde gizlidir.)

Miadını doldurmuş rengarenk binlerce kelebeği bir arada düşünün. Bu kelebeklerin misyonu miadlarını doldurdukları an başlıyor. Çikolata renkli ellerin mahareti ile kelebek kanatlarının himmeti birleşiyor. Ve ortaya kanatların el ele verdiği muhteşem motifler çıkıyor. Kaç sohbete eşlik eder bu motifler? Kaç gözü hayran bırakırlar kendilerine? Ve himmetleri ile kaç yüzün yere bakmasına neden olurlar?



'' Kelebek Kanatları'' sergisindeydim bugün. Miadlarını benimkinden uzun kılmış binlerce Orta Afrika Cumhuriyet'i kelebeğine imrenerek baktım. Kısacık anlarına neler sığdğrabilmişlerdi onlar. Miadımızın uzunluk kısalığında değildir sır. Sır himmetimizdedir. Bir kelebek kanadı himmetinin gerisinde kalmak yüreklere ateş düşürmeldir.

Tabloların satışından elde edilen gelir ile Orta Afrika Cumhuriyeti'nde bir okul açılacak. Ve kelebekler hepimizin içindeki ateşi alevlendirmeye devam edecek.

***
Afrika'da tropikal iklimde binlerce kelebek türü var. Ömürleri 2-3 gün arasında değişen kelebekler, Orta Afrika halkının ilgi odağı. Benzer desenler, kompozisyon oluşturabilecek kanatlar birleştiriliyor. Hayata veda eden kelebeklerin kanatlarından oluşan özel tablolar, Orta Afika Cumhuriyeti halkına yeni bir hayat kaynağı oluyor.


Saturday, July 11, 2009

Yaz ortasında donmak







Güneşin sevgisini en yoğun gösterdiği günleri yaşıyoruz. Aşka dönüşen bir sevgi bu. Yakması hepimizi bundan. Kaçmak mümkün müdür aşktan? Hepimiz yakalanıveriyoruz ışınlarına. Nafile öğleden sonrayı, akşamı beklemek kapalı kutularımızda.
Bu aşkın yakıcılığından kaçmak için bir şarkıya sığındım ben. Çocukluğumdan kalma, eski bir film müziği; '' Zimna vakantsia'' - Kış tatili...
'' Sevgili kış tatili,
Seni anılarımda saklıyorum,
Seni kış koleksiyonumda donmuş minik bir gözyaşı gibi saklıyorum... ''
Güneşin aşkı ile hemedem olun siz. Ben kışın aşkına teslim ettim kendimi bu gece. Şarkının melodisine emanet ettim ruhumu. Çıkaracağı yolculuğun, kavrulan tüm yanlarımı serinleteceğini bildim. İşte uğrak yerlerimiz.
Naylon poşetleri kızak yapan çocuklar oldu ilk durağımız. Karı öğle yemeğine tercih eden, aç ama mutlu çocuklardı onlar. Hepsi masallarla dost, kibritçi kızı anlayabilmek için kar suyunun çoraplarından eksik olmaması öğle araları boyunca. Ayaklarım buz kesti, kar suyu çorapsız ayklarımı kapladı yeniden. Bitmedi duraklarımız, devam etti yolculuğumuz. Kır çiçeklerindeydi sıra. Kardelenler ve çiğdemler, karın büyük aşkları. Bir onları narinliklerine rağmen incitmez o. Sırlıdır aralarındaki bağ. Bir bilse kar benim de onlarla olan sırrımı... Son durağa yaklaştık. Bir köy evi. Buz kesti her yanım. Köy çeşmesine bakraçlarını doldurmaya gitmiş ve gelememişti işte. Yaz ortalarında bile peşimi bırakmayan bir kışı düşürmüştü içime...

youtube.com/watch?v=cnqU1KoA59o ( şarkıyı merak edenler youtube'dan dinleyebilir)
***
Yazı ve şiir atölyesindeki derslerimize konuk olan yazar ve şairlerin ortak söylediği bir şey vardı; çocukluğunuza dönün, o sizin hazinenizdir. Yazarlık atölyesinden mi kalmam bilmem ama yeniden yazmaya başladığımdan beri hep çocukluğuma dair şeyler yazmak istiyorum. Planlanan konu farklı olsa da bilgisayarın başına geçtğim an, yazı beni gene çocukluk yıllarıma götürüyor.

Friday, July 10, 2009

İnsanın dönüp dolaşacağı yerdir çocukluğu.

Zamanın hızını fark etmedim. Dün, geçen hafta, geçen yıl hepsi bugünde gizliydi. Gözkapaklarımı açıp kapamak kadar kolaydı dünü bugüne getirmek. Ve ben aldananlardan oldum...

Oyun parkına gitmek için hazırız. Hava güneşli, gözlüklerimiz tamam. Her bayan gibi Zeynep'in de bir çantası var, içinden ise yedek kıyafetler, ıslak mendil su ve takıları eksik olmaz :).
Abla Zeynep kardeşi Handan'la. Bu şirin minikle paylaşımızım şimdilik ablasının uyuduğu saatlerle kısıtlı. Bir beni paylaşmayı kabullenemdi bu kız.

Zamanın hızını fark ettiren bir öğretmeni olmalı hepimizin. Haykırmalı bize; ''haydi durma greçek kıl düşlerini ertelemeden. Kaçıyor hepimizden zaman.''
Zeynep, benim minik öğretmenim. Zamanı, hayatı, masalları yeniden öğretiyor bana. Alıp çocukluğuma götürüyor. Büyülü yolculuklara çıkarıyor beni. Uykuya dalmadan önce Hansel ve Gretel, Karlar Kraliçesi, Pamuk Prenses hepsi birden konuk oluyor odama. Zeynep'le aynı yaşta oluveriyorum birden. '' İnsanın dönüp dolaşacağı yerdir çocukluğu '' ( Bejan Matur ), büyünün sırrı bu mısrada gizlidir.
Uzun zamandır yazmıyorum. Oysa yazmak için en çok nedenim yazmadığım bu süreçte oldu. Farkındalıklarım arttı, özel insanlarla kesişti yollarım ( Haydar Ergülen, Ali Ural, Bejan Matur). Ve ben :), galiba megolaman oldum ya da ben'le tam anlamıyla barıştım. Ben'i buldum, hatta itina ile davranıp pek çok şey kattım bana. Katmaya devam edeceğim...

Bundan sonra bu blog adresi konuk edecek satırlarımı. Neden mi? Bejan Matur'un mısralarında gizli. Dönüp dolaşacağımız yer özümüzdür hep.