Monday, March 15, 2010

LÂL OLSUN DİLLERİM


http://www.nartube.com/ Cengiz Özkan

İNCECİKTEN BİR KAR YAĞAR



İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül hayran olmuş
Gezer Elif Elif diye

Yar sana hayran can sana kurban
Derdime derman bulamam
Aşktan elaman aşktan elaman


Elif kaşlarını çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Yar sana hayran can sana kurban
Derdime derman bulamam
Aşktan elaman aşktan elaman


Karacoğlan eymelerin
Gönül vermez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye

Yar sana hayran can sana kurban
Derdime derman bulamam
Aşktan elaman aşktan elaman


Karacaoğlan

Saturday, March 13, 2010

AH MİNEL AŞK


''Ah minel aşk’ dedim tuttum dilimi,
Her derdim sinemde şimdi hâr oldu.
Evvelden bilmezdim böyle türküler,

Âhım, âh-u zârım nazlı yâr oldu.''





Güldür Gül-Özhan Eren


“Biz cümle dertlerin devası, çaresizlerin çaresiyiz. Savaşta Hz.Ali"nin Zülfikâr"ıyız. Biz Hz Ahmedin tevhid müjdesini vermedeyiz. Hz.İsâ gibi çocukken beşikte konuşmaya başlamışız ”
Biz bu dünyada güneş gibiyiz. Herkese can vermeye, tüm insanlık âlemine yararlı, faydalı olmaya gelmişiz.
Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olmaya, onların gamlarını, kederlerini paylaşmaya gelmişiz.
Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri, gül bahçesine getirelim, onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz.
Biz altın gibi birkaç kimsenin öz malı değiliz. Biz ummanlar gibiyiz madenler gibiyiz; biz bu âlemde herkesin malıyız”

Biz şu alemin bedenine, canın ne olduğunu gösterelim, gaflet içinde kalan, Allah'ın sanatını, yaratma gücünü, kudret ve kuvvetini göstermeyen gözleri aydınlatalım diye bu dünyaya gelmişiz.

Biz yeryüzü gibi yağma yurdu değiliz, gökyüzü gibiyiz, eminiz, hoşuz. Biz söze sayıya sığmayız, biz tüm bu anlatılanlardan da üstünüz''1


Hayat Nur Artıran'nın Hz. Mevlana'yı anlamak adlı yazısından alıntıdır.
1. Can Şefik Divân-ı Kebir clt.2.no 842


Ey Dost,

Sevinç kaplamalı yüreğini aklına düştüğümde. Biz asıl şimdi bir olduk. Zahirdeki gibi değildir hiçbirşey. Bir düşün ölümdeki ayrılık acısını. Zahirde kara toprak altına girmektir ölüm. Hakikatte ise vulsattır, düğündür bayramdır.

Hiç olmadığım kadar seninleyim ben, zahir biz gibilerin takılacağı bir perde olmamalıdır. Sevdamız aynı sevdadır, dilimizdeki türkü aynı türküdür, sonunda kavuşacağımız YAR aynı YAR'DIR.

Unutma; ''Kişi sevdiği ile beraberdir''. Seviyorsak birbirimizi, neyin özlemi ve hüznüdür sendeki?



Monday, March 08, 2010

Mayamda var sütünden

müzik - the gypsy izlesene.com
Yeryüzü evlerinin zeminidir. Gökkube o evin çatısıdır. Sahiplenmezler ne bir mahalleyi ne de bir şehri. Gittikleri her yere doğallık, müzik, saflık götürürler. Geçim kaynakları gönüllerinde gizlidir. Kiminin eli enstüman tutar, kiminin dili notalara can olur, kiminin bedeni ritme eşlik eder. Üzerlerindeki renk renk elbiseler, doğadaki renk cümbüşünü andırır. Çiçekler en çok onlara dosttur. Kulak arkasına takılmış ya da saça iliştirilmiş bir gül bir onlarda öylesine güzeldir. Şarkıları, raksları, doğallık ve neşeleri ile tam bir ziyafettir sundukları. Yeryüzü zeminleri, gökkube çatılardır.

Ve onlara bakmak kıskandırır beton bloklara milyarlar harcayan şehir insanını.Gönlünü keşfedemeyen biz şehirliler çok bedel ödemeye mahkumuz. Ve hiçbirimiz AY'ı avize, yıldızları spot lamba yapmanın bedava zevkine varamayacağız, keşfetmedikçe içimizdeki cevheri.

Bedavadır oysa dünyanın her yerini sahiplenip evin bilmek. Boşuna mıdır kainata sığmayana insan, insana sığmayana kainat denmesi?

Çocukluğum AY DEDE'ye şarkı söylemekle geçti. '' Ay dede ay dede, şeker at bize...'', hep inandım bir gün atacağına. Ve kırılmadım ellerimin her gece boş kalmasına. Komşuların merdivenlerini gizlice alıp üst üste koyma planları yaptım. Köydeki tüm merdivenleri birleştirsem ulaşırım sandım ona. Sonra ne mi oldu? Unuttum ona söylediğim şarkıyı. Bambaşka bir ülkeye sürüklendim, hüzün ile...

Büyüdüm, sınırlarım oldu. Akıllı bir kız oldum, yapamayacağım şeylerin ne kadar çok olduğunu kabul ettim. Çocukluk hayallerimi unuttum, olurları da olmaz kıldım. Yıllar geçti, örselendim. Pes etmek istedim...

Sonra AY DEDE yetişti bir yerlerden. Unuttuklarımı anımsattı. Bir çocukluğun değil unuttuğun, ondan evvelini de unuttun sen dedi. AY ile süslü cümleler çıkardı karşıma. AY' A KÜPE OLMALISIN SEN, dedi. Ve beni büyüledi. Olmazlara veda ettim ben...

Güneş'e, ay'a, yıldızlar'a, rüzgar'a, kuşlar'a, çiçekler'e açtım gönlümü. Yeryüzü zeminim, gökyüzüne kanatlanmak hedefim oldu. AY'a misafir olmaya talibim ben, gönlümü merdiven yapıp her geçen gün basamak basamak kanatlanıp yol almaktır hedefim.

Değil mi ki, bir çingenenin göğsünden birkaç damla süt gıda olmuş canıma. Çok mudur benim gönlüme ateş düşmesi? AŞK, olsun ki gönlümüzün dışında kalmasın hiçbir zerre.

GYPSY

I'm just a gypsy who gets paid
-Ben sadece payını alan bir çingeneyim
For all the songs that I have played
-Oynadığım tüm şarkılar için,
And all the records that I have made
-Ve yaptığım tüm kayıtlar için.
I'm part of a caravan
-Ben karavanın bir parçasıyım.
I have travelled on the land
-Karada seyahat ediyorum.
Making music for my fellow man
-Yoldaş adamım için müzik yapıyorum.
And every song I played or wrote
-Ve oynadığım ya da yazdığım her şarkı
With a sad or happy note
-Bir hüzün ya da mutluluk notasıyla beraber...

Some are made to make you laugh
-Kimisi seni güldürürdü.
Some are made to make you cry
-Kimisi seni ağlatırdı.
I don't know the reason why
-Neden böyle olduğunu bilmiyorum.

But I'll continue to travel
-Ama seyahat etmeye devam edeceğim.
Though my guitar's old and tiring fast
-Gitarımın eski olmasına ve hızla yorulmama rağmen.

She just listens to me
-O sadece beni dinler.
Her music means more to me than any other woman I have known
-Onun müziği benim için bildiğim diğer kadınlardan daha fazla şey ifade eder.[x2]

And I'll continue to travel
-Ve seyahat etmeye devam edeceğim.
Though my guitar's old and tiring fast
-Gitarımın eski olmasına ve hızlıca yorulmama rağmen.

She just listens to me
-O sadece beni dinler.
Her music means more to me than any other woman I have known
-Onun müziği benim için bildiğim diğer kadınlardan daha fazla şey ifade eder.[x2]

Sunday, March 07, 2010

GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN


Zahirde batını görmeye çalışmak mana kapısının tokmağına dokunmaktır. Tüm lezzetler ve sırlar mana kapısı ardında gizlidir. . .
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Yapılan sert müdahele sonucu 129 çoğu kadın işçi hayatını kaybetti. Yüz bine aşkın kişi cenaze törenine katılarak olaya tepki gösterdi.
1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Entarnasyonale bağlı kadınlar toplantısında Clara Zetgin tekstil fabrikasında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın ‘’ Dünya Emekçi Kadınlar Günü ’’ olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Bir asırdır 8 Mart tarihinde kadın hakları, kadının toplumdaki yeri, kadın erkek eşitliği gibi konular gündemin vazgeçilmezidir. Bu günde nice kadın kahramanlar dile getirilir. Ve bir tek bugünde bir günlüğüne de olsa Sezar’ın hakkı Sezar’a verilir. Kadının duygu bakımından erkekten daha hassas, gönlünün daha çok aşkla dolu, daha duygulu, daha merhametli, daha sabırlı, daha şefkatli, olduğu kabul edilir. Kısaca insanı insan yapan ruh inceliğinin kadında zirve noktada birleştiği inancına teslim eder bugünde herkes kendini.
Fiziksel olarak bedeni güçlendirmeye çalışmak zahire aldanmak olur ancak. Bedenin etki alanı kısıtlıdır. Elinizin uzunluğu santimetre ile ölçülebilir ancak. Ayaklarınızın sizi taşıyabileceği yer birkaç kilometre ile sınırlıdır. Kısacası zahirden batına indirgenmemiş olan her güç güçsüzlüğe dönüşmeye mahkumdur. Beyhudedir bedensel özelliklerimize bakarak üstünlük iddiasında bulunmak.
Ruh; bedenden güçlüdür. Kim ruhunu latif duygularla süslemeyi başarmışsa o bedenini de kanatlandırabilir. Beden gücü ruh gücü ile şahlanabilir ancak. Ruhun sınırları yoktur; ruh sınırsız olandan gelmiştir çünkü. Ona ne kilometreler ne de ışık hızı ölçü olabilir. Ruhun etki alanı kainatı hatta ötesini ihata edebilir. O nedenle gönlünü genişletebilenlerin AŞK ile başarabildikleri, insanı hayrete düşürür. AŞK ki bize dupduru bir özümüz olduğunu hatırlatır …
“Aşk, bir bütün olarak iradeyi, aklî iradeyi terk etmektir”
Ruh akıl ile ihata edilemez, onun sermaye olacağı işlerde akıl set olabilir ancak. Sınırsız olanın yapmak istediğini dar bir çerçeve ile sınırlı olan nasıl anlasın? Aşkın egemenliği altına olmayan hangi akıl sahibi; “Mümkün olsa da taşın, toprağın, çiçeğin, böceğin, ağacın, suyun, hayattaki her zerrenin yanında olup, biz de onlara hizmet ve şefkatimizle bir teşekkür edebilsek”, cümlesini hayat düsturu edinebilir kendine? AŞK’ın ev sahibi olmadığı hangi gönül kainattaki her zerre ile bir bağ kurabilir? Hangi CAN beklenti içine girmeden var edilmeye layık görülmüş her zerreye hizmet etmeye talip olabilir? Hangi gönül, “Sen ben davasına düşmeden hizmet çemberi içerisinde olmaya gayret göstermek”, cümlesini rehber edinebilir kendine?
AŞK’ın ihata ettiği bir gönül sahibi böyle bir hizmete talib olabilir ancak. AŞK’ı olanın gönlüne bir başka AŞK’ın düşmesi kaçınılmazdır zaten. İlah-i Aşk, Hizmet Aşkın’a aşıktır. Dava kainattaki her zerreye hizmet edebilme, kucak açabilme davasıdır. Sevgiliden değil midir varlık libası giymiş olan her şey? Öyle ise AŞK ispat ister. İspat ise beklentisiz kucak açabilmeyi ister, sarıp sarmalamayı ister. AŞK iğne olup , dağılmşı kalpleri birleştirebilmeyi ister. Birleşmek isteyen kapler ise AŞK’la iğne tutan şefkatli bir el ister.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü bugün. Takvimler 9 Mart’a çevirene dek sayfalarını nice kadınlar gelecek dile, nice destanlar söylenecek kadın adına. Geçmişten, günümüzden nice kadın isimleri yankılanacak dört bir yanda. Ben ise dilime tek bir kahraman ismi dolayacağım bugün; HAYAT NUR ARTIRAN.

“Hz. Allah çeşidi çok seviyor. O nedenle farklılıklar sizi asla rahatsız etmesin. Hatta o kadar çeşit seviyor ki, tekliğinin ispatı için her şeyden çift yarattığı gibi onların da rengi, sayısı, cinsi, sayıya hesaba bile gelmez.” Şefik Can

Friday, March 05, 2010

Gönlü geniş ve ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralı



1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil.
Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil !

3. kural: Kur’an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonra ki batıni manadır. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

4. kural: Kainattatki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.

5. kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

6. kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

7. kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin.
Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

8. kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

9. kural: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki,
gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

10. kural: Ne yöne gidersen git, doğu,batı,kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

11. kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Ssenden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

12. kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

13. kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

14. kural:Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

15. kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır.
Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

16. kural:Kusursuzdur ya Allah, onu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir , ne layıkıyla sevebilirsin.

17. kural: Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

18. kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalarında değil ve unutma ki nefsini bilen Rabb’ini bilir. Başkalarıyla değil sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır

19. kural:Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

20. kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

21. kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi,hiç şüphesiz öyle yapardı.
Farklılıklara saygı göstermemek,kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

22. kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdimi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

23. kural : Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı , kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir , ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur.
Sufi ne ifrattadırne tefritte. Sufi daima orta yerde…

24. kural :
Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzünde ki halifesi olduğunu hatırlayarak , buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

25. kural : Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut.
Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

26. kural : Kainat yekvücud, tek varlıktır. Herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda
tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.

27. kural : Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır, şer çıkarsa sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse dünya değişir.

28. kural : Geçmiş zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.
Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.

29. kural : Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,”ne yapalım, kaderimiz böyle”deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.

30. kural : Hakiki sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez kusur örter.

31. kural : Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bunda ki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise ,ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

32. kural : Aranızda ki perdeleri tek tek kaldır ki Allah’a saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma.
İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama !

33. kural : Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise,
insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

34. kural : Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

35. kural : Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah’a inanmayan kişi ise içinde ki inançla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

36. kural : Hileden,desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, sana zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan !

37. kural :Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç.
Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.

38. kural : Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? Diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,yazık !
Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

39. kural : Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her sufi için bir sufi daha doğar.

40. kural : Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..

Wednesday, March 03, 2010

Şemü Pervane. Bir aşk hikayesi


Geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç?Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini…Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir… ‘Aşk odu önce ma’şuka, andan âşıka düşer.’ derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın… Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltıyor. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artıyor, şevki artıyor, coşkusu artıyor. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün. İşte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür. Artık pervane ‘hakkal yakin’ biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek...
İskender Pala
Aşk- ı pervaz isimli sayfadan alıntıdır.


-

LE LE GULE
Ben seni sevdim,çok inandım
Dostlar arkadaşlar hepsi vefasız çıktı
Ben kaybettim gülüm


Ekmek gibi , su gibi ,
Rüzgar gibi aşkın le gule
Sen varsan ben de varım
Sensiz olamam le gule


Kaç gün oldu,kaç ay oldu,
Kaç yıl geçti le gule
Gönül verdim aşık oldum
Vuruldum sana le gule