Tuesday, January 26, 2010

Dön Semâzen…






Dön Semâzen…
Halka halka küçülen bir noktasın sen…
Nokta nokta küçülen bir yoktasın sen…

Dön Semâzen… Kalp diyârına dön. Bir ayçiçeği sûretiyle yüzünü dön Şems/e. Ve bütün vücudun vecde gelsin güneşe dönüşünle. Dön Semâzen… Ben’den uzak ol Mevlânâ gibi, bedeni bırak… Dünyaya dair ne varsa, üzerinden at… Öyle bir geç ki mâsivâdan, postunu da bırak, dön de Dost’una bak… Mey rengine kanarak ve ney sesine yanarak… Döne döne Dost’una yaklaş. Aş bütün engelleri. O’na yakın ve kendinden ırak aşkınla… Yan ve dön… Yan ve sön…

Dinle sözümü sana direm özge edâdır
Derviş olana lâzım olan aşk-ı Hüdâ’dır
Âşıkın nesi var ise maşûka fedâdır
Semâ sefâ, câna şifâ, rûha gıdâdır

Siyah hırkana nakıştır toprağa karışan nefsin. Ve sikken mezar taşıdır başında. “Kün” dendi ve sen “ol”dun. Şimdi ölme vaktidir. Sıyrıl dünya telaşından, ayrıl tac ile tahttan… Koy başına sikkeni… Ol ve öl genç yaşında. Döndükçe savrulan eteğin mezarda sana tek yârendir. Bilirsin, kefen beyaz bir tennuredir. Ten, nura gark olur; beden eriyerek yok olur, “ben” ötelerin ışığında kaybolur. Kefen, sana beyaz bir tennuredir. Ten, nura gark olur; ruh tendeki nurun huzuruna kavuşur. Ten ve ruh… İnsan bir sûredir, ölüm bir âyet… Gerisi vesâiredir.

Ey sofî bizim sohbetimiz câna şifâdır
Bir curamızı nûş edegör, derde devâdır
Hak ile ezel ettiğimiz ahde vefâdır
Semâ sefâ, câna şifâ, rûha gıdâdır

Dön Semâzen… Güller dökülsün destegülünden. Süzülsün destârından esrârın. Dün, bugün ve yarın… Demeden kış ve yaz… Dön Semâzen… Sûfî bir pervânedir. Ateşi göze alan âşık, bir pervanedir; gayrısı yanamaz. Hamlar yanamaz… Anlamaz. O’nun birliğinedir bu Elif boy, bu niyâz… O’nun dirliğinedir bu içli seda, bu âvâz… Dün, bugün ve yarın. Dön Semâzen, açılsın kolların. Bir elin göktedir, bir elin yerde. Derde devadır bu daire… Dön, dön, dön… Hayy’dan gelip Hû’ya giden bu ses, ulaştırır seni halkın tek Hakk’ına. Lamelif ters döner, ki sûreti sana benzer. Lamelif zâhirden bâtına dönen bir yoldur, Lâ ve İllâ’ya çıkar bu adres… Âh bu ses… “Allah’tan başka ilâh yoktur.” Dön semâzen, O’na dönmekten başka felâh yoktur.

Sazendeye uysun gönül tellerin. Kudüm “ol” diye inlesin ve uzansın semâya ellerin. Mutrıb çalsın, hânende söz alsın. Bu taksim, dokuz delikten gelir. Bu iklim, seni Bezm-i Elest’e gönderir. Gelen sensin, giden sen… Dön Semâzen.

Aşk ile gelin eyleyelim zevk ü safâyı
Göklere değin er görelim hûy ile hâyı
Mesiâne olup debreşelim çeng ile nâyı
Semâ sefâ, câna şifâ, rûha gıdâdır

Adımını kalbinde duysun tüm kâinat. Tabiata selâm ver: Ehlen ve Sehlen. Eşref-i mahlûkat olan âdemsin sen. Adem olduğun vakit âdemsin sen. Dön Semâzen. Kadem vur zemine, işitsin cümle âlem… Tek bir ayakla bütün cihana fark at… Dön dünya etrafında ve dünya dönsün adımlarının altında. Dört selâmdan sonra… Dön, dön ve çark at… Şerîat, tarîkat, mârifet ve hakîkat, kat kat gül olsun sûretinde… Dön gül gibi… Sön kül gibi…

Ayağını mühürle ve kulağını ver O’nun sözüne… “Ikra” emriyle okunsun kitap. Sayfa sayfa Aşr-ı Şerîf bir serap gibi insin gönlünün çöllerine. Gülbank sesi duyulsun, dervişlerin Hû’lara karışan sesi duyulsun. Zikret, zikret ve bir kerecik fikret: Sen âciz bir kulsun.

Aşk ile gelin tâlib-i cûyende olalım
Zevk ile safâlar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlânâ’ya gelin bende olalım
Semâ sefâ, câna şifâ, rûha gıdâdır

Dön Semâzen. Semâ ve sen... Kalbin semâya aşık bir kuştur. Semâ, halktan Hakk’a giden bir uçuştur. Dön Semâzen… Dönüş O’nadır. Görüş demidir, öp birer birer eşyâyı… Gölgelerden yükselen bir Nûr değil midir bu? Kır bütün aynaları ve gör Hüdâ’yı…

Dön Semâzen… Semâ sefâ, câna şifâ, rûha gıdâdır. Aşkın sana döndüğü yerde… Açılsın perde… Ve dur…

Dur Semâzen…
Halka halka küçülen bir noktasın sen…
Nokta nokta küçülen bir yoktasın sen…


Semazenler - Soufi Whirling Dervishes sayfasından alıntıdır.

No comments: